2004-2008 döneminde, Türkiye'de önemli bir teknik tartışma
konusu, her yıl ortalama yüzde 22,5 seviyesinde olan merkezi
yönetim bütçesinin milli gelire oranını, zaman içerisinde yüzde
18,5'e çekmek ve bu sayede bütçe gelirlerini de 2-2,5 puan arasında
azaltarak, bütçe açığını 1-1,5 puan düzeyinde, yani Avrupa Birliği
(AB) Maastricht kriterlerinin yarısı bir seviyede tutmaktı. Önemli
altyapı yatırımlarına ağırlık vermiş olan Türkiye, son 15 yıl,
doğal olarak, bütçe giderlerinin milli gelire oranını yüzde
18,5'lere çekemedi.
Bununla birlikte, aynı zaman diliminde, ekonomik aktivitenin güçlü
olması sayesinde elde edilen bütçe gelirinin de güçlü olması
sayesinde, bütçe açığımız, zaman zaman AB bütçe açığı kriteri olan
yüzde -3'ün yarısının da altında, kimi zaman yarısında veya 1 puan
altında tutmayı başardık. Bütçe dengesi kriterinde Türkiye, gerek
G-20 ülkeleri, gerekse de AB ülkeleri arasında bir başarı grafiği
yakaladı. Bu noktada, 2013 Gezi Olayları'ndan başlayarak, son 6
yıldır, bir tarafta tüketici güvenini, diğer tarafta reel sektör
güvenini, temelde Türkiye Ekonomisi'nin makro ekonomik dengelerini
bozmaya yönelik sistematik bir saldırının da ortasındayız.
Bu nedenle, yurt içi ekonomik aktiviteyi belirli bir düzeyde
tutarak, büyümeyi korumaya gayret sarf ederek, Türkiye
Ekonomisi'nin makro dengelerini koruma gayretindeyiz. Bu noktada,
2018 yılının merkezi yönetim bütçesi giderlerinin milli gelire
oranına bakıyorum; 1980'lerden bu yana süregelen teknik tartışma
doğrultusunda, gerçekleşme yüzde 22,4 olmuş.
Halen aynı noktadayız. 2019 için ise yüzde 21,6 öngörülmüş. Bütçe
gelirlerinin milli gelire oranı yüzde 20,5'in altında kaldığında,
bütçe açığı da ister istemez büyüyor.
Bu durumda, Suriye ve Irak'ta önemli askeri operasyonlar
yürüttüğümüz, Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin ve KKTC'nin menfaatlerini
koruduğumuz bir konjonktürde, bütçe gelirlerini de takviyelememiz
gerekmekte.
Bütçe açığının artması, doğal olarak Hazine'nin de borçlanmasını
gerektiriyor.
Türkiye'nin kamu borç stokunun milli gelirine oranı da G-20
ülkeleri ile AB ülkeleri arasında 'en düşük' oran seviyesinde.
Bununla birlikte, kamu borç stoku oranımızın düşük olmasından feyz
alıp, borçlanmaya yüklenmek yerine, söz konusu 'meşakkatli' geçiş
dönemi için, yeni bütçe gelir kaynakları oluşturmamız
gerekmekte.
TCMB'nin yedek akçe ayırma oranını 10 puan düşürüp, geçmiş yıllarda
ayrılmış olan kaynağı da bütçeye gelir kaydetmek, hem yedek akçenin
anlamı açısından, hem de alternatifinin borçlanma olduğu dikkate
alındığında, doğru bir tercihtir.