Değerli okuyucular, oyun çocuğun evrensel dilidir. Oyuncaklar da onların kelimeleridir. Oyun oynamak çocuğun doğal eğilimidir. “Çocuk sorunlarını oyunla dışarı atar, bu da en doğal kendi kendini tedavi etme durumudur”.
Oyunu duyguların dışa vurumu olarak tanımlayan Freud, çocukların, oyun ortamında iç dünyalarını, duygularını açığa vurduklarını ve gerçek yaşamda başa çıkamadıkları olayları oyuna getirerek, bu olayların üstesinden geldiklerini söylemiştir. (akt. Yavuzer, 2003)
Çocuk merkezli oyun terapisinde çocuğun oyunu yönlendirilemez. Seans çocuğa ayrılmış bir zamandır dolayısıyla “acele et” “öyle yapılmaz ki” “sessiz ol” ya da “yaşına göre hareket et” vb. ifadeler hiçbir şekilde kullanılmaz. Çünkü çocukla yapılan seans onun için sıradan ortamdan, zamandan ve alıştığı ilişkilerden farklıdır. Tam o anda çocuk tam anlamıyla kendini ifade eder ve deneyimler.
Geldard ve Geldard’a göre terapistlerin amacı, çocuğa terapötik değişimi sağlayacak bir ortam sunmaktır. Terapistin gelişmenin yavaş bir süreç olduğunu anlaması, zorlamaması ve aceleye getirmemesi önemlidir. Esasında bu ilke çocuklarla yapılan tüm terapi ve görüşme türleri için geçerlidir. Nitekim çok fazla soru sormak, çocuğun özel veya paylaşmaktan çok korktuğu bilgileri açıklanması istendiğinde korkutucu olabilir; dolayısıyla çocuk kendini zorlanmış hissedebilir, sessizce içe çekilebilir veya dikkati başka alana çekmeye yönelik davranışlarda bulunabilir.
Oyun terapisinde odak noktası çocuktur. Terapiye başlanabilmesi için güven atmosferinin kurulması şarttır. Bu güven ortamı da terapistin tutarlılığı ile sağlanabilir. Çocuğun dünyasını kabul etmek ve anlamak diğer önemli koşuldur. En başta çocukla bağlantı kurabilmek için onu değiştirmeye çalışmadan o anda tek gerçekliğin çocuğun “burada” olduğunu kavramak gerekir. Terapistin çocuğun tanıdığı diğer yetişkinlerden farklı olması gerekmektedir. Çocuğun dünyasına girebilmek için duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını kabul edebilmek gerekir.