Değerli okuyucular, kan şekeri yani glikoz, vücudun enerji kaynağıdır. Şekerin kullanılabilmesi ve fazlasının depolanabilmesi için insülin denen hormona ihtiyaç vardır. İnsülin eksik ya da yetersiz olduğunda diyabet ortaya çıkar. Kan şekeri yüksek kalır ve böbrekten atılır. Kan şekeri sürekli yüksek olursa, beyne kan getiren damarlarda hasarlar oluşur. Bunun sonucunda unutkanlık, düşünme hızında yavaşlama, soyut düşünme hızında yavaşlama, soyut düşüncede bozulma, kelime hafızasında azalma meydana gelir.
Şeker hastalığı, kişinin sürekli bedenine dikkatini gerektirir. Hastalığın seyri; diyet, kilo verme, günlük kan şekeri ölçümü, düzenli ilaç kullanımı gibi hastanın sorumluluk almasını gerektiren kişisel bakıma bağlıdır. Bütün bunlar da hayatın kısıtlanması demektir. Kişi hayatını hep hastalığına göre ayarlar, bu durum da onu sıkıntıya sokabilir. Zaten diyabet hastaları, hiçbir hastalığı olmayan kişilere oranla 2-3 kat daha fazla depresyona girerler. Özellikle titiz, mükemmeliyetçi kişiler, sürekli hastalıkla meşgul olurlar, tüm işlerini hastalığına göre ayarlar, sürekli kan şekerini ölçerler bunun sonucunda depresyona girerler. Kendini beğenen, üstün gören kişiler de diyabeti kendilerine yönelik bir saldırı gibi algılayabilir, hastalığı kabullenmekte direnir ve kolaylıkla depresyona girerler.
Şeker hastası olan kadınlarda depresyon ve yeme bozuklukları, erkeklerde ise cinsel işlev bozuklukları da sık görülür. Diyabet hastalarında, diyabete eşlik eden depresyon, anksiyete bozukluğu varsa kişi daha sinirli ve tahammülsüz olabilir. Ayrıca kan şekerinin düşeceği korkusu, hastalığa uyum sorunları, kendine zarar verici davranışlar da görülebilir.
Duke Üniversitesi’nde yapılan araştırmalarda, deneklere 5 derste, şeker hastalığıyla ilgili 30’ar dakikalık bilgi verilmiş. Hastalığın yol açtığı göz, böbrek ve sinir hastalıkları ile şeker hastalarının beslenmeleri konusunda bilgilendirilen denekler, kasları gevşetici hareketlerin yanı sıra stresi önleyen nefes alma, gevşeme teknikleri öğrenmiş. Ayrıca deneklere, stresi azaltan düş kurma tekniği uygulatılmış.
Günlük yaşamın yol açtığı stres ve stresin önlenmesi konusunda bilgilendirilen hastalarda, stres önleyici tekniklerinin uygulanmasından bir yıl sonra kandaki glikoz oranının yüzde 1 azaldığı belirlenmiştir.
Araştırmacılar, stresin şeker hastalarında kandaki glikoz oranını artırdığını ve bunun da göz, böbrek ve sinir sisteminde hasar meydana getirdiğini kaydetmiştir. Stresin şeker hastalarında enerji hareketini doğuran hormonların salgılanmasına yol açtığı, meydana gelen enerji hareketiyle kana daha fazla glikozun karıştığı bilinmektedir. Stres ayrıca şeker hastalarında sağlıklı beslenmeyi önlediği gibi hastaların egzersiz yapmalarına da mani olmaktadır. Stres idare tekniği ile azalan kandaki glikoz oranının önemine değinen uzmanlar, şeker hastalarının kullandığı bazı ilaçlarla da kandaki glikozun aynı oranda azaltılabileceğini belirtmiştir. (Milliyet, 1999).