Son yılların popüler kavramlarından biri “mahalle.” Çoğu zaman aynı dünya görüşüne sahip olan insanları tanımlamak için kullanılıyor. “Öteki” olarak tanımlanan görüşler de “karşı mahalleyi” oluşturmuş oluyorlar. Bu haliyle “bilimsel değeri” tartışmalı bir kavram ama işaret ettiği bir gerçek de var: Kutuplaşma!
Günümüz Türkiye’sinin üstü örtülemeyecek en önemli sorunlarından biri bu! Yurttaşların bir kısmı, neden olduğunu bilmese de, başka yurttaşları “karşı mahallede” oturanlar olarak görüyor. Durum o kadar vahim ki çoğu durumda aynı apartmanda oturanlardan biri diğerini “öteki mahalleden” olmakla suçluyor. Mesele, bu haliyle, Cem Yılmaz’ın hikayelerine benziyor aslında. Hani askerlik anısını anlatırken üst ranzada yatan askerin Cem Yılmaz’a dönüp “Ne ballı adamsın! Kesin torpille buraya geldin!” demesi gibi. Yani yan yana yaşandığı, aynı dertlerle ve yoksunluklarla karşı karşıya olunduğu halde hala “bizim mahalle-öteki mahalle” denebiliyor.
Öte yandan bu gerçekliğin iktidar partisi ve muhalefet partileri için yarattığı sonuçlar aynı değil. İktidar bloğu, retorik olarak da toplumun tamamını hedeflemediği için, bu kutuplaşmadan besleniyor. Her dönemde, birilerini şeytanlaştırıp, o şeytanların karşısına da kendisini koyarak bir nevi meşruiyet üretiyor. Bu sayede kendi kitlesiyle rakip olarak gördüğü ve her türlü hakareti ettiği kitleyi birbirinden tamamen ayırmış oluyor. Böylece insanlar aynı apartmanda yaşasalar da birbirleriyle iletişim kurmuyorlar. Birbirlerini dinlemeyi ya da ikna etmeyi düşünmüyorlar. Yaptıkları tek şey; “karşı mahalleden” deyip tüm kapıları kapatmak! Muhalefet unsurları için sorun tam da bu noktada ortaya çıkıyor! Zira kutuplaştırma siyasetini doğru da kabul etsek yanlış da kabul etsek reddedilemeyecek bir gerçek var ortada: Her şey böyle kalacaksa iktidar; iktidar olmaya, muhalefet unsurları da müebbet muhalefet koltuklarını korumaya devam eder.
O halde mahallelerin bu denli katı çizgilerle varlığı iktidarın lehine, muhalefet unsurlarının aleyhine. Ancak ortada bir sorun daha var: Karşı mahalleye nasıl gidilecek ve insanlar nasıl ikna edilecekler?
İşte 16 yıldır özellikle ana muhalefet partisinin cevap bulamadığı soru bu. Oysa cevap dün olduğu gibi bugün de aynı: Programla, kadrolarla, hayallerle!
Biliyorum ki hemen bazı arkadaşlarımız “Zaten her partinin bir programı var!” diye itiraz edecekler. Bense tam tersini iddia edeceğim! Mecliste temsil edilen muhalefet partilerinin ne zamanın gerçeklerine uygun bir programları, ne karşı mahalledekileri ikna edecek kadroları ne de herkesin parçası olmak isteyecekleri bir hayalleri var!