Gazilerin ve Şehit Ailelerinin günlük yaşamda onore edildiklerine pek fazla şahit olmayız. Hatta sadece seçimden seçime hatırlanırız desek yeridir. Zira, Gaziler ve Şehit Aileleri, siyasilerin nutuk atmaları için uygun konulardır ve hemen her “usta siyasetçinin” dağarcığında yeri gelince kullanılacak birkaç beylik söz mutlaka vardır. Ancak her şey de o birkaç sözde kalır ve çoğu durumda bir sonraki konuşmaya kadar Gaziler ve Şehit Aileleri zihinlerinden uçup gider siyasilerin.
Neyse ki “sokaktaki vatandaş” dediğimiz hemen herkes, bilgisine ve farkındalığına uygun olarak bir şeyler yapmaya, Gazilere ve Şehit Ailelerine sevgisini göstermeye çalışır. Ancak kurumsal anlamda Gazilerin ve Şehit Ailelerinin bu devlet için ya da toplum için ne ifade ettiği pek belli değildir. Kurallara bağlanmamıştır hemen hiçbir şey.
Oysa Şehitlik ve Gazilik kavramlarına bizim kültürümüzdeki kadar dini ve ahlaki anlam yüklenmediği düşünülen başka ülkelerde durum oldukça farklıdır. Örneğin İsrail’de, devletin en üst makamlarına gelebilmek için en önemli şartlardan biri Gazi ya da Şehit yakını olmaktır. Bu şart, herhangi bir kitapta ya da kanunda yazmaz ama yerleşik bir gelenektir onlar için. Gaziler ve Şehit Aileleri kutsaldır ve onlara gösterilen saygı da sözde değil özdedir. Mesela Başbakan Benjamin Netanyahu, İsrail ordusunun en yetenekli askerlerinden oluşan ve düşman bölgesinde istihbarat toplama amaçlı keşif birliği olarak tanımlanabilecek “Sayeret Matkal”da görev yapmış ve birçok çatışmaya katılarak Gazi olmuştur. Kardeşi Jonathan da, 1976’da Uganda’da kaçırılmış bir uçağın rehinelerini kurtarmaya çalışırken çıkan çatışmada ölmüştür ve İsrail’de adeta bir efsane olarak anılmaktadır. Yani İsrail Başbakanı Netanyahu hem Gazi hem de bizim tabirimizle Şehit yakınıdır.
Şimdi gelelim “Güneş Batmayan Ülke” olarak adlandırılan İngiliz İmparatorluğuna. İngilizlere göre dünyevi otoritenin tek sahibi Kraliçe’dir. Teorik olarak İngiltere’de hemen herkes ona hizmet eder. Bizde nasıl yeminler ülke, millet, vatan için edilirse orada da Kraliçe için edilir. Örneğin, İngiliz askerleri kraliçe için savaşır. Kraliçe’ye olağanüstü protokol kuralları uygulanır. Kraliçe’ye hiçbir şekilde dokunulmaz, o konuşmadan söz alınamaz ve Kraliçe asla kimsenin karşısında “eğilmez!” Ancak Kraliçe, bu kuralı Afganistan’da yaralanarak tekerlekli sandalyede yaşamını idame eden bir İngiliz gazinin karşısında bozmuş ve başını öne eğerek saygısını göstermiştir.
İngiltere’de gazilere gösterilen bu saygı sadece devlet kademesine özgü bir şey de değildir. Bu saygı her yerde ve nerdeyse her zaman gösterilir. Mesela, 2008 yılında, Londra’da bir alışveriş merkezinde gezerken “Şu anda İngiltere ve bizler için yaralanıp gazi olmuş bir kahraman merkezimize gelmiştir. Lütfen ona olan saygımızı Gazimizi rahatsız etmeden sadece kafanızı öne eğerek gösterin!” anonsu yapıldığını duyunca çok şaşırmıştım. Hemen İngiliz gaziyi görmek için yanına gittim, uzun bir koridorda sağlı sollu insanlar sıraya girmiş, kimisi eğilerek, kimisi baş selamı ile gaziyi selamlıyordu. İçimden bir insan başka ne isteyebilir ki diye düşündüğümü itiraf etmeliyim.
Sözün özü şu ki, hayatta pek çok şeyin, özellikle de fedakarlıkların maddi karşılığı olmaz. Örneğin hayatının baharında kolunu, bacağını vatan için veren birine ne kadar tazminat verseniz de o kaybı karşılayamazsınız. Ancak manevi olarak aynı kişiyi mutlu edebilir hatta ona bacağının ya da kollarının olmadığını bile unutturabilirsiniz.