Dünyanın neresine giderseniz gidin, hangi devlete bakarsanız bakın hepsinin ortak özelliğinin “ordularına” kıskançlıkla sahip çıkmak olduğunu görürsünüz. Amerika’da ordu göz bebeğidir, Rusya’da, Azerbaycan’da, Hindistan’da da öyle. Hatta devleti olmayan Afrika’nın mızraklı, kalkanlı kabilelerinde de “savaşçılar” göz bebeğidir. Herkes kendi dinine, kültürüne, geleneğine göre ayrı törenler, işaretler, kıyafetler kullanarak “savaşçılarını” kutsarlar, onları olası büyük mücadeleler için hazır tutarlar. Çünkü bilirler ki su uyusa da düşman uyumayabilir ve uyumayan düşman geldiğinde o toplumu koruyacak olan askerlerdir. Bu anlamda askerler her an tetikte, her an vatan için ölmeye ve öldürmeye hazır olmak zorundadır.
Ancak ölmek de öldürmek de sıradan eylemler değildir. Dile kolay olsa da sıra dışı bir inanç ve sıra dışı bir adanmışlık gerektirir. Normal bir psikolojiyle 24 saat uykusuz kalan bireyin tüm hayatı alt üst olurken 24 saat eli tetikte nöbet tutan askerin gözünü bile kırpmaması görevin gerekliliğine olan inançla ve adanmışlıkla ilgilidir. Çok bilinen bir filmde dendiği gibi “Uyursan ölürsün! Sen uyursan herkes ölür!” sözleri doğrudur ve silah arkadaşı ölmesin diye kahraman Mehmetçik de günlerce uykusuz kalır, sırtında onlarca kiloyla saatlerde dağlara tırmanır, yeri gelince de mermilerin üzerine koşar. Operasyon bölgelerinde askerlik yapan yurttaşlarımız “mermilerin üzerine koşmak” deyiminin bir abartı olmadığını, en kritik anlarda ortaya çıkan ve pek çok Mehmetçiğin hayatını kurtaran bir ruh hali olduğunu yaşayarak öğrenmişlerdir.