Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik alerjinin, ordunun darbe geleneğinden beslendiği açık. Türk siyasetinin bir dönem ‘askerî vesayet’ altında olduğu da doğru. Yakın tarih, ordunun siyasete açık müdahaleleriyle dolu, maalesef.
Ancak hakim “askeri vesayet’ söylemi, TSK’nın “hukuk sınırları” içinde kalmasıyla ilgili bir beklentiyi yansıtmıyor; esasen bu kavram, bundan daha fazla ve farklı bir işleve sahip.
Yakın geçmişte TSK’ya uzanan büyük soruşturmaların adaletin sağlanmasından daha çok, ordu içindeki güç yapısının değiştirilmesini hedeflediği bütün açıklığıyla ortaya çıktı.
Peki TSK’yı işlevsizleştirmeyi ve gayrimeşru bir gücün arka bahçesi haline getirmeyi amaçlayan operasyonlar meşruiyetini nerden aldı?
Elbette ki “askeri vesayet” söyleminden, aldı. Şöyle ki, “askerî vesayet” söylemiyle ordu üzerinde “paralel vesayet” kurulmak istendi.
Bu gerçeğe bugün itiraz edebilecek kimse var mı?
Askerin hukuk devleti sınırları içine çekilmesini isteyen eleştiri sahipleri, paralel üzerinden Türk ordusunun vesayet altına sokulmak istenmesine neden gözlerini kapadı?
Gazetecilerin, siyaset adamlarının kullanmayı çok sevdiği “askerî vesayet” söylemi tarihsel gerçeklerden beslenen, ordunun kimi kabahatlerini kullanan; fakat sonunda ordunun ve dolasıyla ülkenin dağılmasını hedefleyen kullanışlı bir söylem oldu.