Bir resim çiziliyor nicedir. Bu tabloda bütün renkler kötücül biçimde birbirine katıştırılıyor. Ortaya çıkan görüntü ise karmaşadan öte asıl görüntüyü gizlemek için yaratılan bir bulanıklık.
Şöyle ki resme biraz FETÖ’cü Emre Uslu, biraz Önder Aytaç ve biraz da Ayşe Hür katıştırıldıktan sonra, bunların yanına hedef alınan isimlerin görüntüsü ilave edildiğinde, tablodaki herkes FETÖ’cü oluveriyor, ne güzel, ne kolay!
İbrahim Karagül’ün müdürlüğünü yaptığı Yeni Şafak gazetesine bağlı dergi, ben ve birkaç gazeteci arkadaşımız için böyle bir kapak tasarlamış.
Bu işe imza atanların samimi ve dürüst eleştirileri olsa herhalde bunu algı oyunlarıyla yapma yerine dertlerini, şikayetlerini sade bir şekilde, herkesin rahatlıkla anlayacağı biçimde dile getirerek yaparlardı.
Fakat görüldü üzere amaçları eleştiri değil. Peki nedir? Medyayı yahut tuttuklarını düşündükleri alanı, kendilerince “diken” olarak gördükleri kişilerden temizleyerek, güya dikensiz bir gül bahçesine dönüştürmek istiyorlar. Bunun gerçekleşmesi için de ahlakî, vicdanî hiçbir kıstas gözetmeden, hedef aldıklarını suçlamaya, karalamaya, gözden düşürmeye çalışıyorlar.
Daha da kötücülü, 15 Temmuz sonrası iyice bulanan havayı fırsat bilerek, at izini it izine karıştırmaya çabalıyorlar.
Yazık, çok yazık. Mühim okur çevresi olan bir medya grubunun uğraşacağı işler bunlar olmamalıydı.
REİSÇİLİK ALERJİSİNİN KAYNAKLARI
Bugünlerde duyduğumuz şikayet konularından biri de “Reisçilik” akımı. Belirli isimlerden veya yazarlardan sık sık bu “Reisçilik” mevzusunu işitmeye başladık.
Medyada kendisini “Reisçi” olarak tanımlayan yazar pek olmadığı için, eleştirilerin odağında daha çok sosyal medya fenomenleri bulunuyor. Aralarında kendini fanatik Erdoğancı olarak tarif edenler de var, bunu rasyonel bir şekilde yapmaya çalışanlar da. Kimisi haklı, kimisi haksız suçlamalarla, eleştirilerle dikkat çekmiş olabilir. Günümüzde sosyal medyayı kontrol altına almak mümkün olmadığı gibi sosyal medya aktörlerini görmezden gelmek de makul değil.