‘Düşük profil’ tartışması, daha çok AK Parti içinde sürüyor. AK Partili bir vekil, Ahmet Davutoğlu’nun görevi bırakma kararı ardından yeni dönemi, ‘düşük profilli başbakan’ kavramını kullanarak izaha çalıştı. Muhalefet tabii bu fırsatı kaçırmadı ve iktidar partisini ‘düşük profilde’ siyasetçilerden müteşekkil bir grup olarak aşağılama gayretkeşliğine soyundu. AK Parti ise kaç gündür bu, ‘düşük profil’ meselesini açıklamaya çalışıyor. Fakat kendi kalelerine gol attıkları için haliyle zorlanıyorlar.
Bir partinin kendi genel başkan ve başbakan adayını, ‘düşük profil’de bir siyasetçi olarak tanımlaması büyük bir hata. AK Parti, 14 yıldır Türkiye’yi başarılı kadrolarla yönetmeyi başarmış bir parti. Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu’ndan sonra partide başbakanlık yapacak onlarca isim var. Başbakan adaylarını saymaya çalışan herkesin aklına ilk elden beş-altı isim gelmesi bu yüzden.
Durum böyleyken AK Parti’nin yeni genel başkanını ve dolayısıyla başbakanı, ‘düşük profilde’ bir aday olarak tartışmaya açması ne anlama geliyor?
Buna, önümüzdeki süreci anlamamaktan kaynaklanan bir kavrayış kazası denilebilir. Yeni anayasa ve başkanlık sistemine geçiş tartışmalarının etkisi altında kalan AK Partililer, önümüzdeki dönemde ‘güçlü başbakan’ ihtiyacının kalmadığını düşünüyor olabilirler. Ancak asıl kavga henüz başlamadı; AK Parti’nin Batı’dan bağımsız bir yeni anayasa yapmasına, idari yapıda köklü değişiklikler gerçekleştirmesine engel çıkarılmayacağını düşünmek geçmişi unutmak, tarihî tecrübeye sırt çevirmektir.