6-8 Ekim provokasyonunun ardından kameralar karşısına geçen Demirtaş’ın döktüğü ecel terleri hâlâ hafızalarda. Demirtaş korkmakta haksız sayılmazdı; başında olduğu partinin yaptığı “sokağa inin” çağrısı üzerine başlayan olaylarda 50’den fazla vatandaşımız hayatını kaybetmişti. Bu korkunç sokak linçlerinin siyasi sorumluluğu Demirtaş’ın omuzlarındaydı ve döktüğü ecel terleri de bununla bağlantılıydı.
Ancak dün HDP’nin diğer eşbaşkanı Figen Yüksekdağ’dan ikinci bir 6-8 Ekim tehdidi gelince, Demirtaş’ın iki yıl önce boşuna o kadar ecel teri döktüğünü düşündüm. Ne gerek vardı o ecel terlerine? Aradan geçen zamanda kim, hangi yaptırımla karşı karşıya geldi? 6-8 Ekim provokasyonunu çıkaran hangi HDP’li yönetici yargılanıp cezalandırıldı?
Elbette hiçbiri!
Eğer sebep oldukları ölümlerin ve ülkede yarattıkları kaosun bedelini ödemiş olsalardı, Figen Yüksekdağ bugün çıkıp yine benzer bir tehdit savurabilir miydi?
Demirtaş’ın iki yıl önce sözde de olsa sahiplenemediği çağrıyı bakın Yüksekdağ nasıl yapıyor:“Dün nasıl 6-8 Ekim sürecinde Kobani'nin DAEŞ tarafından işgal edilmesi bizleri harekete geçirdiyse, Münbiç'e yönelik saldırganlık da yanıtlanacaktır.”
Canları her istediğinde provokasyon çıkarabileceklerini düşünmeleri onların suçu değil, hukuk kurallarını işletemeyen devletin kabahati.
Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ nasıl oluyor da bugün hâlâ siyaset sahnesindeki yerlerini koruyabiliyorlar?
50’den fazla insanın ölümüyle sonuçlanan olayları azmettirenler “eşbaşkan” olarak siyasi hayatlarını sürdürebiliyorlarsa, suç onlarda değil bu adaletsiz sistemde aranmalı.