Siyasi tarihte doğru bildiğimiz pek çok olay resmi bir hikayeden ibaret. Hakim olanların, galebe çalanların yazdığı tarih, adı üzerinde bir “hikaye”dir. Tıpkı İslam’ın son askerî ve siyasi organizasyonu olan Osmanlı’nın parçalanmasını, tarihten silinmesini “istibdadın efendisi” Abdülhamid’in devrilmesi olarak millete anlatan tarih yazımı gibi. Koskoca imparatorluğu Batı’nın desteğiyle, içeriden, “Hürriyet” ve “eşitlik” ajitasyonuyla parça parça ettiler; ama hainliklerini tarihin sayfalarına “kahramanlık” olarak geçtiler.
Aynı tarihsel damardan beslenen zümreler,
Batı ile yine işbirliği içinde ve bu kez “tek adamlık”
gürültüsüyle kuruluşunun yüzüncü yılında Cumhuriyeti biraz daha
küçültmeye, parçalamaya çalışmaktalar.
Oysa cumhurbaşkanlığı sistemi, Türk milletinin kendi devletini güçlendirmeye dönük atmaya çalıştığı güçlü adımlardan biri sadece. Yüzüncü yılında cumhuriyeti Irak, Suriye ve Libya’ya dönüştürmeye çalışan Batı sistemine karşı Türk halkı da millî varlığının bir ifadesi olan devletini güçlendirme kararlılığını ortaya koymuştur.
“Demokrasinin sonu”, “tek adam rejimi” diye çıkardıkları kuru gürültü yüz yıl öncesini hatırlatıyor. “İstibdada son” diye atılan çığlıklar hâlâ kulaklarda.
"Hürriyet” ve “eşitlik” yalanıyla koskoca imparatorluğu iç edenler, milletin elde tuttuğu vatan toprağını ise Batı’nın arka bahçesine dönüştürdüler.
Nitekim, bu zümre durmaksızınköhne tarihine dönüp Cumhurbaşkanı Erdoğan’a atacak taş toplamakta, “istibdat” nutuklarıyla milleti etkilemeye çalışmakta. Bu tarihî dönemeçte Türk milletini etkilemeyi başarabilseler, hükümet sisteminin değiştirilmesini öngören reformu engelleyebilseler, sonraki adımları ülkeyi parçalamak olacak.