Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş sadece yönetim biçimini değil, “muhalefet sistemini” de değiştirecek. Yönetimde millileşme, muhalefeti de millet merkezli siyaset üretmeye zorlayacak.
Gelinen aşamada ülkeyi idare etme biçiminden daha çok, muhalefet etme biçiminin sorunlu olduğu görülüyor. Nitekim Türkiye zora düştüğü her seferinde muhalefet, milletin yanında olmak yerine millete düşmanlık eden güçlerin yanında yer almayı seçti.
Oysa muhalefet olmak demek “düşman” olmak ya da düşmana yakın olmak anlamına gelmiyor. Hatırlayalım; terör örgütü PKK, ülkemizi Irak ve Suriye’ye dönüştürmek için harekete geçtiğinde CHP’ye de “ittifak” önerisi yapmaktaydı. Bu sıcak ilişki hâlâ sürüyor. Bunun muhalif olmakla, muhalefet yapmakla bir bağlantısı var mı?
Keza FETÖ, darbe girişimiyle bu ülkeyi çökertmeye, devleti yıkmaya çalışırken, muhalefet partisi ortalıkta pek görünmemeye çalıştı. Kemal Kılıçdaroğlu, karanlıkta durmayı, izlemeyi tercih etti.
Başka bir açıdan bakarsak meseleye; muhalefetin sırtını yasladığı güç, bu ülkeyi darmadağın etmeye kalktı? Bu durumda muhalefet hakkında ne düşünmeliyiz?
Muhalefet partisi CHP sırtını FETÖ’ye, HDP ise sırtını PKK’ya yaslamıyor mu? Her iki durumda da “muhalefet” ülkeye düşman güçlerle “yakın” hareket etmek ve “dost” olmak biçiminde kendini dışa vuruyor.