İnsan zayıf yaratılmıştır. Yani onun sayısız denecek ölçüde zaafları vardır. Bu zaaflar aynı zamanda potansiyel faziletler hükmündedir. Kim zaaflarını, zaaf olarak işletirse sonu hüsrana dayanan bir hayat yaşamış olur. Kim de bu zaaflarını fazilete dönüştürme ceht ve gayretiyle hareket ederse, Allah bu ceht ve gayretleri karşılıksız bırakmaz, o zaafları birer fazilete dönüştürür. Böylece insan, ahsen-i takvim sırrını, yani Cenab-ı Hakk’ın kendisinde tecelli eden bütün esmasını gösteren, yansıtan pırıl pırıl, tertemiz bir ayna olma keyfiyetini elde eder.
İnsan manevi olarak ne kadar yükselirse, tehlikeli pozisyonlardaki hasar oranı da o derece artar. Düz yolda yürürken ayağı kayarak düşen bir insanla, zirvelerden yuvarlanıp düşen bir insanın düşüşlerindeki hasar oranı neyse, manevi terakkisi zirveleri gösteren bir insanla böylesi bir terakki başarısı gösterememiş bir insanın aynı tehlikeli pozisyondaki hasar oranı bir değildir. Elde edilen olumlu sonuç için de durum aynıdır. Zirvedeki insanın tehlikeyi savdığında elde ettiği manevi kazanç kendine göredir, diğerinin kazancı da yine kendi derecesi...