Geçen yazımızda insani zaaflardan kibir ve gurur üzerinde durduk ve bunlardan kurtulmanın çareleri hakkında kendi düşüncelerimizi kısaca arz ettik. Bugün de diğer insani zaaflardan önemli gördüklerimize yine kısaca değinmek niyetindeyiz.
Kendini beğenmişlik anlamına gelen “ucup” da yine ahlaki çöküntülerden bir başkasıdır. Bu tür insanlar, kendilerinden başka hiç kimseyi beğenmemek gibi bir illete tutulmuşlardır. Kendilerine âşıktırlar. Hariçten gelen her türlü değer ya da uyarıya, ancak kendilerini beğenme noktasında açıktırlar. Tenkit edilmeyi asla hazmedemezler. Kendilerini bütün güzelliklerin odağında görürler. Onlara bu telkini yapan nefs-i emareleridir. Dolayısıyla bunların çok ciddi bir nefis terbiyesinden geçmeleri gerekir.
Gösteriş ve riya da yine ahlaki bir çöküntüdür. Yapılan işin zati değerinden çok, başkalarının onları görmesini, beğenmesini ve takdir etmesini öne çıkaran her türlü dürtü riya kategorisine dâhildir. Bunlar başkalarına yardım ederler; fakat dertleri kendilerine cömert dedirtmektir. Savaşa katılır, canlarından bile olurlar; fakat maksatları cesur olduklarını ispattır. Kendilerini nafile ibadetlere salarlar, namaz kılarlar, oruç tutarlar; fakat esas dertleri öyle anılmaktan ibarettir.
Böylesi zorlu bir hastalıktan kurtulmanın yolu ise, ihlası kazanmak, imandan gelen telkinlerle kendisini Cenab-ı Hakk’ın huzurunda hissetmeye çalışmak ve O’nun huzurunda başkalarına meyletmenin lüzumsuzluğunu ve edep dışı bir davranış olduğunu düşünmek ve davranışlarını sürekli bunlar ve benzeri kriterlere tabi tutarak yaşamaktır.
Bir başka kötü ahlak örneği de hasettir. Haset, bir başkasına verilmiş değeri çekememek, o değerin kendisinde olmasını şiddetle istemektir. Bu huy insanı içten içe çürümeye götürür. Başkasının malından, mülkünden, makamından, huzurundan, mutluluğundan hatta hiç kıskanılmaması gereken manevi değerlerinden rahatsız olur; bütün bunların olmamasını talep eder. Kadere küser, kaderi tenkide başlar. Bu arada, kendi iyi davranışlarının sonuçlarını da yakar, mahveder.