Kafilenin yolu bir vadiye düşer. Vakit gecedir. Yolculardan bazıları, ayaklarına bazı sert cisimlerin takıldığını fark eder. Kimisi çakıl taşı sanıp ilgilenmez. Kimisi gün ağarınca ne olduğunu anlarım, diyerek cebine birkaçını koyar. Kimisi daha da istekli davranıp heybeleri doldurur.
Gün ağardığında herkes pişmandır. Hiç almayanlar niçin almadıklarına, az alanlar niçin az aldıklarına, fazla alanlar niçin daha fazla almadıklarına pişmandır. Çünkü ayaklara takılan bu sert cisimler aslında paha biçilmez cevherlerdir, kıymetli taşlardır…
Üç aylar diye bilinen Recep, Şaban ve Ramazan aylarının bütün günleri ve özellikle geceleri aslında böylesi kıymetli varidatın sökün edip üzerimize üşüştüğü anlar, vakitler değil mi? Bugün bayram. Hepimiz pişmanız, hepimiz pişman olmalıyız. Bu günleri, bu vakitleri sıradan günler, sıradan vakitler gibi hiç değerlendirmeden geçirenler, az değerlendirenler, daha fazla değerlendirebilecekken değerlendiremeyenler hepimiz pişmanız, pişman olmalıyız. Zaten pişman olma gibi bir hayat belirtisine de sahip değilsek, manevi yönümüz itibariyle gaflet sarmalına yenik düşmüş ölülerden ibaretiz, demektir.
Sabrın her türlüsünün temrinlerini yaptığımız bu günlerde kazandıklarımız bizi senenin diğer ay ve günlerine aynı şuur, aynı kabullerle taşıyabilirse ne mutlu bizlere! Gerçekten bugün bayramdır.
Günahlara karşı sabır, musibetlere karşı sabır, Allah’ın bütün buyruklarına teslimiyet anlamında itaat üzerine sabır yoğunlaşmalarımızı, yılın diğer ay ve günlerine firesiz aktarabilirsek kendimizi bahtiyar kabul edebiliriz. O zaman, ne mutlu bizlere ki, bu vesile ile bayramı da hak etmiş sayılırız. Bu bağlamda bayram, geçen yılın bilançosu olmuş olur; sadece üç ayların ya da sadece Ramazan ayının değil.