Devlet risk alır, aldığı risk ölçüsünde de inisiyatifini kullanır. Bu durum anayasanın devlete verdiği bir haktır; yoksa devlet devlet olmaktan çıkar herhangi bir gönüllü kuruluşa dönüşür.
Halkın oyuyla belediye başkanı seçilmiş olmak kişiyi sorumsuz değil sorumlu kılar. Kendisine belediye başkanlığı için oy verilmişse o sadece o görevi yapsın diyedir; yoksa başka işler çevirsin ve onları da başkanlık şemsiyesi altında devşirsin, diye değildir.
Bu kişiler ne yapmışlar? Daha ilk günlerinden itibaren, Diyarbakır, Van ve Mardin belediyelerinin imkânlarını kanlı bir terör örgütü olan PKK’nın emrine peşkeş çekmişler. Sanki onlara oy verenler bu işi yapsınlar diye oy vermişler gibi… Utanmadan, arlanmadan CHP gibi bazı muhalefet partileri de onların bu yaptıklarını meşru gören tavırlarla onların yanlarında yer almışlar. Hadi diyelim CHP’nin yaptığı kronik bir illete mebnidir. Ya diğer bazılarının bu haline ne demeli? Bulanık suda balık avlamak isteyenler, yine oltalarının ucundaki yemi de kaybetmiş olarak geri dönecekler?
Keşke beceriksizler için de kanunda müeyyideler bulunsaydı… Şimdi seçilmişlerin pek çoğu o zaman işsiz kalırdı. Özellikle de üç büyük şehrin belediye başkanları…
Recep Tayyip Erdoğan’la birlikte siyasi literatürümüze giren ve hem iç hem de dış siyasi maceramızda sıklıkla tatbik gören dik duruş felsefesinin olumlu sonuçlarını görüyoruz. Söz konusu kişilerin görevden alınıp yerlerine kayyım atanması da bu olumlu sonuçlardan biri. İçlerinde aynı dürtüyü taşıyanlar varsa bu icraat onların hevesini kursaklarında bırakmak açısından da önemli. Terörle mücadele hassasiyetimiz içte ve dışta daima zinde, daima dinamik devam etmeli…