Uzun süreli blok ittifaklar tarihe karışalı çok oldu. Şimdi artık dış siyasette kısa süreli, daha spesifik, paket ittifaklar söz konusu. Bu realiteyi görüp askeri- siyasi olaylarla ilgili yorumlarımızı ona göre yapmak durumundayız. Yoksa, karşılığı olmayan afaki yorumlarla zaman harcar, başarı ya da başarısızlıkları tespitte doğruyu, gerçeği, isabetli olanı bir türlü bulamayız.
Türkiye Amerika’nın müttefikidir. Ama bu ittifakın soğuk savaş dönemindeki çerçevesini koruduğunu sanırsak yanılırız. O ittifak, NATO gibi Doğuya karşı Batı ittifakının blok halinde geçerli olduğu döneme aitti. Doğu bloku dağıldıktan sonra, Batı ittifakı da anlamsızlaştı ve fiili olarak işlevini kaybetti. Öyleyse bizim şimdiki ittifaktan beklentimiz de bu realiteye uyumlu olmalıdır.
Nitekim, Amerika bizim terör örgütü olarak değerlendirdiğimiz ve düşman bellediğimiz bazı örgütlere bizim baktığımız gibi bakmıyor. Nasıl baktığı ya da bakacağı elbette o ülkeyi ilgilendirir. Burada bizi ilgilendiren ve ilgilendirmesi gereken Amerika’nın olaya bakışı değil kendi bakışımız ve kendi milli çıkarlarımızdır. Çıkarlarımızın örtüştüğü yerde onlarla müttefikiz, örtüşmediği yerde de müttefik değiliz. Mesele bu kadar basit, mesele bu kadar açıktır. Yani, ittifakımızın olmadığı yerde Amerika’dan ittifak bekleme gibi lüzumsuz bir zaafa düşmek yerine, kendi çıkarlarımızı önceleyen hamlelere girişmeliyiz.
Bu durum sadece Amerika ile ilgili ilişkilerimiz için değil, diğer bütün ülkelerle ilgili ilişkilerimiz için de aynen geçerlidir. Rusya ile ittifak ettiğimiz müştereklerden çok ayrıştığımız, ihtilaf ettiğimiz konular var. İttifak ettiğimiz meselelere bakıp her konuda ittifak edebileceğimiz beklentisine girmek reel siyasetle uzaktan yakından alakası olmayan bedeli de oldukça ağır bir vehme kapılmak olur. İstikametli davranış, hemfikir olduğumuz konularla ayrı düştüğümüz konuları birbirinden tefrik etmek, ittifak-ihtilaf zemininde neler yapılaması gerekiyorsa onları yapmaktır. Hükümetin yaptığı da budur; aynen de isabetlidir.
Dış siyaset açısından, paket ittifaklar dışında hiçbir ülkeyi diğerine ittifak bağlamında tercih etme ve hele bunu blok ittifaklara götürme gibi bir lüksümüz yoktur; şartlar böyle devam ettiği sürece de bu tür lüksümüz olmayacaktır. Bunun bir manası da bir ülkenin hatırına bir başka ülkeyi gözden çıkarma gibi anlamsızlığa düşmemektir. Rusya- İran- Türkiye ittifakını bu perspektiften değerlendirmezsek hem siyasetimizde hem de bu siyaset üzerine yapılan yorumlarda yanılmış oluruz.
Rusya, hiçbir zaman büyük devlet olamamıştır, olmaya namzet bile değildir. O, sadece iri bir ülkedir. İnsani refleksleri oldukça zayıftır. Nitekim batıl bir ideoloji uğruna misli görülmemiş en büyük katliam ve soykırımları Rusya gerçekleştirmiştir. Afganlara yaptıkları ortadadır. Çeçenler hâlâ çileli bir hayat yaşamaktadır. Dağılan Rusya federasyonu ülkelerinden hi biri hakiki manada bağımsız bir devlet değildir. Rusya PKK türevi bütün terör örgütlerini desteklemede Amerika ile at başı yarış halindedir. Esed’i himaye ve başımıza bela eden de Rusya’dır. Bu gerçekleri görüp, politikamızı ona göre şekillendirmemiz icap eder. Zaten Türkiye’nin yaptığı da budur. Bu noktadan da Rusya ile ilgili mevcut dış politikamız yeterli düzeydedir; bundan sonra da böyle kalınmalı ve abartılı beklentilere meydan verilmemelidir.