Bundan önceki bir yazıda, eğitimde ferdiyet meselesi üzerinde durdum. Bu yazıda da eğitimde şahsiyet meselesi üzerine bir şeyler söylemek niyetindeyim. Aslında ferdiyete kimlik, şahsiyete de kişilik dememiz mümkün. Fakat ferdiyet ve şahsiyet daha kapsamlı olduğundan ben yazıda bu kavramları kullanmayı tercih ettim.
Şahsiyet, kişinin kendi mahiyetindeki iç bütünlüğe, kemal noktasında ulaşması demektir. Şahsiyetine ermiş, şahsiyet terbiyesini tamamlamış bir insan, insanlığın ortak değerleri yanında, kendine has özel değerleri de keşfetmiş ve bunların hepsini kemal noktasında fazilete ulaştırabilirmiş sayılır. Böylesi bir insanın ne aşağılık ne de üstünlük kompleksi olmaz. Herkesi kendi konumunda kabullendiği gibi kendisini de yine kendi konumunda kabullenir.
Şahsiyetin kemali, ancak varlık gayesini idrakle mümkündür. Varlık gayesini yüce ve yüksek bir gayeye irtibatlandıramayan kişilerde şahsiyet bütünlüğünden, şahsiyet olgunluğundan bahsetmenin imkânı yoktur.
Şahsiyet, insanın diğer insanlardan farklı yanını da keşfetmeye dayalı olduğundan, bu farklılık onda sorumluluk bilincini de oluşturur. Mademki kendisini farklı kılan özellikler sadece onda vardır ve başkasında da yoktur, öyleyse bu farklı yanına ait bir sorumluluk gerekiyorsa bu sorumluluğu herkesten önce o yüklenmelidir.
Şahsiyet, insanda her insanın tek nüsha varlık olduğu şuurunu geliştirir. Böylece insan kendi varlık değerleriyle yetişir, diğer insanların farklı yanlarını da hayat yükünü paylaşmaya yönelik değerler olarak görür. Bu açıdan şahsiyet sahibi insan kesinlikle bir başka insanı hiçbir değer paylaşımında kıskanmaz. Tam aksine her farklılığı ayrı bir zenginlik telakki eder.