Kırk yıl kadar önce, şimdi isimlerini tam hatırlamadığım on kadar kişi, Gülen’in daveti üzerine bir araya gelmiştik. Konu, Ülkücü Gençlik, Yeniden Milli Mücadele, Akıncılar gibi o günlerde revaçta genç sivil toplum kuruluşlarının bir benzerini kurmaktı.
Gülen, açılış konuşmasını ve bir araya geliş sebebini açıkladıktan sonra toplantıdan ayrıldı ve aranızda anlaşarak bir karara varın, dedi. Konuştuk, tartıştık; fakat yapacağımız çalışmaya bir isim bulma hususunda uzlaşamadık.
O gün söylediğim hâlâ hatırımda. Dedim ki: Sadece kuracağımız gençlik organizasyonu için değil, bütün çalışmalarımızı kuşatıcı bir isim bulmak zorundayız. Yoksa birileri, bir kişinin adının sonuna ci-cu ekler ve bizi öyle isimlendirir. Bu da bizi dar bir mahbese sokmak anlamına gelir.
On sene kadar önceydi. Tefsir hocası Suat Yıldırım’la kendi evinde yaptığımız bir sohbette, bu devlet, bir gün bu cemaati terörist ilan eder ve bazı siyasi tavizler verirse bu kararını Amerika’ya da kabul ettirir, dedim. Suat Yıldırım, sen hangi yıldızda yaşıyorsun, der gibi yüzüme alık alık baktı. Aklınca bana topluluğun ulaştığı gücü, kuvveti ima ediyordu.
Biri, kırk sene, diğeri on sene önce söylenmiş sözlerin, bugün açılımı Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) olarak zuhuru benim adıma hiç de sürpriz olmadı. Hem özel sohbetlerimde hem de o günlerde sıkça yaptığımız herkese açık konferans ve seminerlerde bazen teşbihlerle, temsillerle bazen de doğrudan anlatımlarla söz konusu topluluğu, yapılan yanlışlar üzerinde ve gelinen kötü durum hakkında çok uyardım; fakat maalesef istediğim ölçüde etkili olamadım. Çünkü beni seven dostlarımın çoğu tarafından dahi sözlerim küskünlük, dargınlık ve öfke olarak yorumlandı. Ve 15 Temmuza kadar gizli-açık bu yanlış yorumlama çoğunluğu itibariyle varlığını sürdürdü.