Batılı düşünce sistemi, hayatın merkezine gücü yerleştirmiş bulunuyor. İnsan ne kadar güçlü ise o kadar insandır, diye özetlenebilecek bu anlayışa göre, hak ve hukukun esamisi ancak güçle orantısı nispetinde bir anlam taşımaktadır. Güçlü olan aynı zamanda haklıdır. Öyleyse haklı olmak için sürekli güçlü olmak gerekmektedir.
Hem bireysel bağlamda hem de toplumsal ölçekte kabul gören bu felsefe, aynıyla devlet siyasetini de yönlendiren bir işleve sahiptir. Hillary Clinton, Dışişleri Başkanlığı koltuğuna oturması münasebetiyle yaptığı konuşmasında şöyle demişti: “Amerika en yakıcı sorunlarını kendi başına çözemez, dünya da kendi sorunlarını Amerika olmadan çözemez… Biz “zeki güç” denen, elimizdeki tüm araçları kullanabilmemize imkan tanıyan yaklaşımı benimsemeliyiz..”
Amerika’nın siyaset literatüründe “zeki güç”, kaba ve yumuşak güçlerin bir sentezidir. Yumuşak güç, istenen sonuçları zorlama ya da para yoluyla değil de, cazibe yoluyla elde etme kabiliyetidir. Bu cazibenin kaynakları arasında, bir ülkenin diğer ülkelere cazip gelen kültürünü, moral değerlerini ve kuşatıcı siyasetini sayabiliriz. Kaba güç ise, adından da belli olduğu gibi, şiddete dayalı bütün argümanları içeren güçtür.
Zeki güç, yumuşak ve kaba gücün bir sentezi kabul edildiğine binaen, teklif edilen stratejiyi, yerinde kaba kuvveti, yerinde yumuşak kuvveti kullanma şeklinde yorumlayabiliriz. Nitekim, Obama’nın başkan olmasıyla Amerikan siyasetinin daha çok yumuşak güce meyledeceğini umanlar çok ciddi şekilde yanılmışlar, Amerikan dış siyasetinin kaba güçle ne kadar içli dışlı olduğunu acı tecrübelerle bir kez daha görmüşlerdir.
Zeki güçten maksadın ne anlama geldiğini Arap Baharında, Suriye tecrübesinde, 15 Temmuz darbe teşebbüsünde daha bir anlamış bulunuyoruz. Zeki güçten maksadın, Amerika’nın PKK versiyonlu terör örgütlerine yaptığı bütün desteklerin envanterinden daha net okuyabiliyoruz.
Muhataplarımızın, müttefiklerimizin akıl düzeyi, hak ve hukuk anlayışları bu merkezde olduğuna göre, onlarla konuşmanın, görüşmenin, ittifak kurmanın metot ve yöntemini biz de yeniden gözden geçirmek mecburiyetindeyiz. “İnsanlara akılları nispetinde konuşun” tavsiyesinin kapsamında bu tür stratejilerin var olması gerektiği çok net ve aşikârdır.