Dünya nizamı zıtlar üzerine kuruludur. İyi-kötü, hayır- şer, az-çok, düşman- dost, eksi- artı, zafer- hezimet, hak- batıl hemen ilk akla gelebilen zıtlardandır. Bu zıtların mevcudiyeti, varlığın varlığını sürdürmesinde ne kadar isabetli ise, zıtları kendi aynaları dışında hatta kendi zıtlarının aynalarında seyretme de bir o kadar yanlış ve yanıltıcıdır.
Daim imtihandayız. Zıtları hayır ve hak aynasında seyredebildiğimiz ve fiil ve davranışlarımızı hayır ve hakka tabi kılabildiğimiz sürece kazananlardan; aksi davranışların bütününde de kaybedenlerden oluruz. Onun içindir Efendimiz (A.S): Allah’ım, bize hakkı hak olarak göster ve hakka tabi olmayı nasip eyle; batılı da batıl olarak göster, ondan da kaçınmayı lütfet, duasında bulunur. Bu dua, aynı zamanda eşya ve hadiseleri zıtlarının aynasında seyretme yanılmasından kurtarılmış olmayı da istemek anlamını taşır. Hakkı batıl aynasında ya da tam aksine batılı hak aynasında seyretmek ne büyük talihsizliktir..
Bazen Cenab-ı Hak kendi muradını gerçekleştirmek için insanlara zıtları birbirinin aynasında seyrettirir. Sonuç olumluysa bu seyrettiriş bir lütuf sayılır; sonuç olumsuzsa ilahi bir mekir, ilahi bir tuzak var demektir. Nitekim Kur’an bize Bedir Savaşıyla ilgili şu iki ayette böylesi bir okumayı öğretir:
“Düşünün ki, o zaman Allah sana onları rüyanda az gösteriyordu. Eğer onları sana çok gösterseydi korkacaktınız ve savaş konusunda görüş ayrılığına düşecektiniz. Ve fakat Allah işi selamete bağladı, çünkü O, bütün gönüllerin özünde olanı bilir.
Yine o zaman ki, kendileriyle karşılaştığınız sıra, onları sizin gözünüzde azaltıyordu, sizi de onların gözünde azaltıyordu. Çünkü Allah yapılması kesinleşmiş bir hükmü gerçekleştirecekti. Zaten sonuçta bütün işler O’na döner.” ( Enfal/ 43-44)
Müminlerin müşrikleri az görmeleri onların savaşmak adına azimlerini artırmış, müşriklerin müminleri az görmeleri ise onları işi gevşek tutmaya sevk etmiştir. Böylece birbirini zıt aynalarda seyrediş müminler için lütuf, müşrikler içinse kahır olmuştur.