Kuşatmanın bir başka şekliyle, daha açık, daha kahpece olanıyla karşı karşıyayız. Dost sandıklarımız veya perdeyi yırtmamak için diplomasi diliyle öyle kabul eder göründüklerimiz, öyle olmadıklarını ve olmayacaklarını, en küçük bir nezaket ve diplomasi kuralına dahi uyma ihtiyacı duymadan hem sözlü hem de fiili olarak açık etmiş bulunuyorlar.
Mesut Barzani, akıllara ziyan atraksiyonlar peşinde. Kendisine anahtar teslimi devlet verilse üç gün sonra tekrar aşirete dönüştüreceği kesin bu insanın yüzüne dev aynasını tutan kim? MOSSAD. Ne uğruna? Bundan sonraki bütün kirli oyun ve entrikalarında bu yapıyı tepe tepe kullanmak uğruna.
Bahşettikleri statü ne? Emir eri. Onlar emredecek, diğerleri de ne emredilirse onu yerine getirecek. Neden, niçin deme hakları ebediyen sürgünde. Özgürlük görünümlü kölelik. Finalde olacakların en kısa, en kestirme tanımı bu.
Değer mi? Elbette hayır. Ama hırs, gözü görmez, kulağı işitmez, aklı idrak etmez hale getiren hırs. Değişir mi? Elbette. Ancak mahrumiyetlerin sökün edip üzerine üşüştüğünü gördüğünde, bildiğinde, yaşadığında. Böyle bir duruma düçar olmaları kesinlikle istenmez, istenmemeli. Fakat, zaruret hasıl olunca kaçınılmaz akıbet bu olur. Hayr-ı kesir için şerr-i kalil işlenilir. Kangren olmuş parmak, eli kurtarmak için kesilir.
FETÖ, PKK ve diğer terör örgütleri marifetiyle gerçekleştirilmek istenen iç kuşatmayı, Cenab-ı Hakk’ın lütuf ve ihsanıyla çoğunluğu itibarıyla savmış bulunuyoruz. FETÖ elemanlarının, millet vicdanında mahkûm olmaları yanında bir de şimdi hukuk karşısındaki yargılanmaları bir bir tamamlanıyor ve her bir vatan haini müstahak olduğu cezayı alıyor. İdam cezası kaldırıldığı için, elbette müstahak oldukları cezaları tam anlamıyla aldıkları söylenemez. Şimdilik başka çare de yok gibi, mevcutla yetinmek zorundayız.
Yüzlerine okunan cezalar sonrası sergiledikleri moral gösterili hareketler, vurdum duymaz tavırlar örgütsel uyarılara uyumun son resmi geçitleri. Yakında, hem düşünce hem de pratikte nasıl süklüm büklüm olacaklarını göreceğiz. Şimdiye kadar düşünmeye hiç fırsatları olmadı, hep emredilenleri yaptılar. Bundan böyle dört duvar arasında düşünmeye de bol bol vakitleri olacak. Düşündükçe de bütün benlikleriyle yaptıkları büyük ihanetin altında ezim ezim ezilecekler. Ne ki, nedametten, pişmanlıktan başka vicdanlarını rahatlatacak bir mazeret de bulamayacaklar.