“Dikkatleri üzerime çekmeye aşırı düşkünlüğüm vardı. Hatta bazen sırf dikkat çekmek için minareye çıkar, şerefesinde yürürdüm. İnsanların beni korku içinde seyretmeleri hoşuma giderdi.
Yine bazen sırf dikkat çekmek için elbisemi ters giyer, çarşıda öyle gezerdim. Herkes bana tuhaf tuhaf bakardı; bu hal hoşuma giderdi.
Çarşı içinde dolaşırken elime bir taş alır, uzaktan taşı bir polisin kafasına atardım. Adam başına yediği taş darbesiyle neye uğradığını bilemez haldeyken hemen herkesten önce koşturur, yüksek sesle kim attı bu taşı falan diyerek bağırırdım. Sesimi duyanlar polisin başına üşüşür, her kafadan bir ses çıkar ortalık curcunaya dönerdi. Ben bir kenara çekilir bütün bu olanlara kıs kıs gülerdim.”
Bu ve benzeri anlatımları yanında
kendi biyografisi de dikkate alındığında, “bu şahısta patolojik
narsist ve yıkıcı kült liderlerinde görülen şu özellikler
bulunmaktadır:
Kim olduğu ve neler yapabileceği konusunda büyüklenmeci fikirler,
kendini her şeye kadir görme, sıklıkla başarılarıyla övünme; aşırı
güç tutkusu, kör ve mutlak bir itaat talebi; takipçilerinden ve
diğer insanlardan aşırı hayranlık isteği, diğer insanlarca nasıl
görüldüğüne aşırı hassasiyet, kıyafette, konuşmada farklılıkla
kendini gösterebilen abartılı dikkat çekme arzusu; tavır ve
tutumda, abartılı bir tevazu maskesi altında kibir ve küstahlık;
kendisini özel ve seçilmiş görme; kendisini mükemmel görme;
kendisini durdurulamaz olarak görme; büyüsel veya mucizevi çözümler
getirebileceğine inanma; yaptığı zarar verici şeylerle ilgili
suçluluk duymama, özür dilememe;
saygı, ilgi ve hayranlığa muhtaç olma, bunu elde etmeye çalışma;
kendi geçmişindeki sıradan özellikleri saklama; düşünce tarzının
katı, duyarsız olması; eleştiri durumunda aşırı kin ve hiddet,
kendisini eleştirenleri düşman olarak görme; diğerlerinin eksik
yönlerini açığa vurma; diğer kişileri maddi olarak riske sokacak
şekilde onlardan taleplerde bulunma; diğer insanların acılarını ve
gereksinimlerini anlamama, belli bir soğukluk ve aldırmazlık;
diğerlerini dinlememe, ilişkilerinde diyalogdan çok monolog
tarzında tek yönlü bir iletişim kurma; diğer insanları kullanılacak
veya faydalanılacak nesne gibi görme; grubun üyesi olmayanları
inançsız ve düşman gibi görme; diğerlerinin ne yaptığını, ne
okuduğunu, ne düşündüğünü kontrol etmeye çalışma; grup üyelerini,
kendi ailesi bile dahil olmak üzere başka insanlardan düşünce ve
duygu bakımından yalıtma..
Patolojik narsistler, erken yaşamlarında yeterince ilgi görmemiş,
altta yatan derin bir yetersizlik duygusu taşıyan, bunu yetişkin
yaşamında “ben en iyi, en üstün, en özelim” diyerek kapatmaya veya
telafi etmeye çalışan bireylerdir. Şahsın çok çocuklu bir ailede,
üstelik en büyük ikinci çocuk olması yeterince ilgi görmemesine ve
dolayısıyla ilgi ve dikkat konusunda aşırı açlığa yol açmış ve bu
da patolojik narsizminin gelişiminde rol oynamış
olabilir.
Bu tür bir kişiliğin ıslah ve rehabilite olması maalesef pek mümkün değildir. Bunun mümkün olması için en başta kişinin kendisinde bir sorun olduğunu görüp arayış içinde olması gerekir. Ama içgörü dediğimiz bu farkındalık ilgili kişide görülmemektedir.”
Aslında bu analizdeki her bir bulguyu onlarca somut örnekle delilli hale getirmek benim açımdan hiç de zor değil. Fakat analizdeki insicamı örneklerle kesintiye uğratmamak için meselenin o yönünü şimdilik tayyettim. Gerekirse o yolla da pek çok yazı kaleme alınabilir. Önce putu kıralım, bence sonrası çok kolay..