Asıl travma, 15 Temmuz’u unutmaktır. FETÖ mücadelesini zaafa uğratacak en sinsi oyun budur: 15 Temmuz ihanetini unutturmak..
Elbette, böylesine acılı ve büyük bir tehlike atlatan millet ve varlık gayesi o millete hamilik yapmak olan devlet gergin ve tedirgin olacaktır. Elbette bu kadar diken üstünde çalışan bir mekanizma, ülkeyi istikrar ve sükunetin devamlı iklimine taşımaya olağan yöntemlerle güç yetiremiyorsa hukuk çerçevesinde kalmak kaydıyla olağan üstü yöntemlerle görevini yerine getirmeye çalışacaktır.
Toplumun gerilim içinde ve tedirgin olduğunu ve bu sebeple de bir an önce OHAL’in kaldırılarak normal sürece dönülmesi gerektiğini sürekli dillendirenler, bilerek veya bilmeyerek bu tür yaptıkları uyarılarla aslında gerginliği, gerilimi, tedirginliği tetiklemektedirler veya tetikleme peşindedirler. Özellikle, her gözaltı veya tutuklama dalgasının böylesi bir gayeye hizmet ettirilmek istenmesini de bu meyanda değerlendirmemiz gerekir.
Hele, bu gözaltı ve tutuklamalarda, tutuklama gerekçeleri oldukça zayıf görünen kişilerin tercihi, devletin mücadelesini zaafa uğratma adına yapılan bir kripto FETÖ oyunu olabileceğini akla getirmektedir ki, devletimizin ve hükümetimizin bu noktada sonucun selameti bakımından çok daha hassas davranması icap etmektedir.
Zaten tabloya bakıldığında, az sayıda ismin dışında, örgütün üst düzey üyelerinin hep dışarda olduğu, tutuklamaların ise, genelde çok çok alt kademelerde gerçekleştiği görülmektedir.
Bu durumun bir müddet sonra toplum vicdanında mağduriyet algısına dönüşmeyeceğini ise hiç kimse garanti edemez.
Nitekim, işin başından beri bu örgüte mesafeli durmuş, hayatının hiçbir döneminde sempati duymamış insanlarda bile, bu anlamda bir algı dönüşümü başladığını müşahede hiç de zor değildir. Bu sebeple de tutuklamalarda mutlaka birinci ve ikinci dereceden suçlular üzerinde odaklanılmalı, diğerlerinin yargılanmaları ya tutuksuz devam etmeli ya da meslekten ihraç, görevini sonlandırma, mal varlığına el koyma gibi uygulanan müeyyidelerle yetinilmelidir.
Şunu kesin bir ifade ile tekrar etmek isterim ki, Gülen devre dışı bırakıldığında bu örgüt tamamen çökmeye, bitmeye mahkumdur. Gülen’i devre dışı bırakmanın bütün vasıtaları bu açıdan pratiğe dökülmeli, mesele sadece hukuki sürecin tekeline bırakılmamalıdır.
Diğer taraftan örgüt çok ciddi bir güç kaybına uğramış bulunuyor. Türkiye ekseninde düşünüldüğünde en az otuz senelik bir gerileme söz konusu. Kılıç artığı kesimin yeni yeni ihanetler yapma hevesinde olabileceklerini göz ardı edelim demiyorum; fakat sadece zecri tedbirlerle yetinmeyerek henüz şaşkınlığı üzerinden atamamış bu sebeple de örgütle devlet arasında yüzer gezer hale dönüşmüş sayıları oldukça kabarık bir kitleyi ikna için çareler de üretelim, diyorum. Yani, milletin selameti ve devletin bekası adına bu örgütün topluma yaşattığı bütün riskleri iyi yöneterek Allah’ın izni ve keremiyle hayra tebdil edelim, istiyorum.
Geçenlerde bir esnafla karşılaştım. O beni tanıyormuş, yanıma geldi. 17-25 Aralık sürecine kadar cemaat içinde kaldığını, mütevelli heyetinde görev aldığını anlattı. O kadar inanmıştım ki, hocam, dedi, kendim kiraya çıktım evimi bunlara verdim, arabamı, neyim var neyim yoksa hepsini bu yolda sarf ettim. Benim gibi yüzlercesi, binlercesi de aynı şeyi yaptı. Ama hiç birimizin dinin i’lası ve Allah’ın rızasından başka gaye ve maksadımız yoktu. Nitekim yanlışları görünce hemen cemaatle ilgimizi kestik. Tanıdıklarımın yüzde sekseni de aynı şeyi yaptı.