Tevazu, bencilliği, egosantrik tutku ve yaklaşımları minimize eden ahlaki kazanımdır. O, nefsin, terbiye maksatlı müdahalelere verdiği pozitif tepkiyi işaretleyen, doğallaşmış, sıradanlaşmış, olgun, yetkin, mükemmel davranışlar bütünüdür. İman gerçeğini özümsemiş bulunmaktan kaynaklanan mahviyet merkezli düşünce, niyet ve yönelişlerin başkaca harici uyarıcıya ihtiyaç hissetmeden kendi tabii mecrasında fiile dönüşme, hale bürünme keyfiyetidir.
Tevazu, kendini tanıma vesilesiyle elde edilen Rabbini bilme konumunun, Rabbini tanımak sonucunda elde edilen kendini bilme ile tamamlanması neticesi insan mahiyetinde hasıl olan hummalı marifet şuurunun daim edebe intikali hadisesidir. Tevazu, bildikçe, O’nu hakkıyla bilemediğini, kullukta derinleştikçe O’na yakışır kullukta bulunamadığını itiraf ile kıvama eren iki büklüm, münkesir yaşam biçimidir.
Her hata, günah ve yanlışın ardından silkelenip kendine gelişte, hakka, doğruya ve tövbeye yönelişte tevazuun payı büyüktür. Affediş, yarısıyla nedamete karşılıktır, diğer yarısıyla da mahcubiyete hürmettir. Nedamet...