Allah’ın “Vücut” sıfatı olmasaydı, varlık yoklukta kalır, var olamazdı. Mevcudat O’nun “Vücut” sıfatıyla vardır. Necip Fazıl’ın “ O var ki ben de varım” dediği nokta burasıdır. O’nun “Vücut” sıfatında varlığına uyanan insan, tevhid-i hakikiye de ulaşmıştır. Mevcudatın varlığa erip var olacağı ve varlığını devam ettireceği O’nun vücudundan başka vücut yoktur. Elbette, heme ost değil heme ez osttur. Yani, her şey O değil, her şey O’ndandır.
O, varım, birim, diyor. Ve ben mahiyetimin bütün zerreleriyle bunu duyuyor, işitiyor ve yaşıyorum.
O, yeryüzünü, gökyüzünü ve bütün onlarda olan varlıkları Ben yoktan var ettim, varlığımla varlıklarını devam ettiriyorum, diyor. Ve ben, yoktan varlığa ermiş varlığımla O’nun bu tecellisinin bir aynası olarak O’nun dediklerine şahitlik ediyor, benim gibi bütün mevcudatı da aynı hakikate şahit gösteriyorum.
O, sesi yoktan var ediyor. Sesi, verdiği beyan gücüyle söze döküyor. Söze ayrıca anlam yüklüyor. Her sesin tınısını diğerlerinden farklı kılıyor. Böylece tanımaya, tanışmaya vesile; karışıklıklardan...