Cumhuriyet tarihimizin en başarılı dış siyaset ve diplomasi hamlelerinden birine daha tanık olduk. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Amerikan Başkanı Donald Trump’ın davetlisi olarak gittiği Amerika’da tarihi denecek çapta ve çok yönlü başarılarla dolu bir ziyaret gerçekleştirdi.
Hakkın kuvvette değil, kuvvetin hakta olduğunun da çok çarpıcı görüntüleriyle doluydu bu diplomatik hamle. Erdoğan, sırtını haklılığa ve bütün dünyaya yayılmış sevenlerinin hayır duasına dayamanın da verdiği güçle hamle yaptı; Amerikan siyasetini adeta bozguna uğrattı. Trump, yaptığı önceki yanlışların telafisi gayretine de düştü; ev sahipliği performansını olması beklenin çok ötesine taşıdı. Yazdığı nezaket dışı iki mektup da kendisine iade edildi; böylece Amerikan başkanı tükürdüğünü yalamış oldu.
Trump, Amerikan siyasetinin teamülünde pek olmayan bir jest daha yaptı; görüşmeye bazı senatörleri de davet ederek onların birinci ağızdan bilgi edinmelerini sağladı. Bu da hiç kuşkusuz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı dinleyenlerin Türkiye aleyhindeki ezberlerini bozdu; Kürt halkıyla PKK’yı özdeşleştirme yanlışından onları vaz geçirdi; PKK ile YPG’nin aynı pis kaynaktan beslendikleri hususunda onları ikna etti.
Ermeni soykırımı yaftasının yanlışlığını da Erdoğan’dan bir daha duydular muhatapları; üzerinden bir asırdan fazla zaman geçmiş olan bir konuda karar merciinin siyasiler değil tarihçiler olması gerektiği tezini kabul etmek zorunda kaldılar. Nitekim, bu görüşmenin hemen ardından, görüşmede bulunan Senatör Graham, ABD Senatosu’ndaki Ermeni tasarısını bloke etti.
Hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hem de saygıdeğer eşi Emine Erdoğan, vakar ve ciddiyetin şekillenmiş yankısı duruşlarıyla beden dilini kullanma adına çok başarılıydılar. Bir de Hilal Kaplan. Basın toplantısına damgasını vuran sorusuyla ve sormadaki dili ve üslubuyla gerçekten harikaydı; onun sorusu daha doğrusu sorgulaması karşısında Trump’ın paniklemesi de görülmeye değerdi. Hilal Hanım, millet olarak göğsümüzü kabarttı, sağ olsun, var olsun.