Seçimden önce; “Kılıçdaroğlu yüzde 60’la, 65’le kazanacak”, “Erdoğan’ın artık kazanma şansı yok”, “Külliye’deki bürokratlar çantalarını topluyor” türünden yazı yazanlar, şimdi “çevir kazı yanmasın” havasına girmeye başladı.
Seçime aylar kala Kılıçdaroğlu’nu, Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı ilan ettiler. Cumhurbaşkanı yardımcısı sıfatıyla davetiyeler bastırdılar. Hangi koltuğa kim oturacak, tek tek isimler belirlediler. Görevden alınacakların listelerini yayınladılar. Gazetecilere tehditler savurdular. Deprem bölgelerinden Erdoğan’a yüksek oy çıktı diye, insanlık dışı paylaşımlara imza attılar.
Seçimler kaybetmek ya da kazanmak içindir.
Demokrasinin gereği de budur.
Demokrasinin bir başka gereği de özeleştiri yapmaktır. Kılıçdaroğlu; Cumhurbaşkanı adayı olmayı kafasına koyduğu andan itibaren bir “helalleşme” süreci başlattı. O, 28 Şubat’taki başörtüsü mağdurlarıyla helalleşmek isterken, parti yöneticileri Kuran kurslarını; “Orta çağ karanlığı” olarak tanımladı. Sonuçta Kılıçdaroğlu, milliyetçi-muhafazakâr seçmeni ikna edemedi.
Dağıtılan vekillikleri çıkardığınızda; CHP Meclis'te 129 koltuk kazanabildi.