HDP’nin her gün el yükselterek, sonunda Millet İttifakı’ndan, Öcalan ve cezaevindeki PKK’lıların genel afla serbest bırakılmalarını istemesi, Kılıçdaroğlu’na daha oyunun başında “rest” çekilmesinden başka ne anlama gelir?
Peki Sırrı Sakık’ın, Kılıçdaroğlu’na, “Kapalı kapılar arkasında verilen sözleri açıkla” demesi karşısındaki suskunluk kabul edilebilir mi? Nedir verilen sözler? Bu sorulara cevap arayacağız ama önce İYİ Parti lideri Akşener’in, ülkücü damarlarını sonuna kadar zorladığı grup toplantısına değinmek istiyorum.
İYİ Parti’deki eski tüfek ülkücüler de Genel Başkan Akşener de CHP-HDP trafiğindeki gidişatın farkındaydı.
Aday kim olursa olsun, HDP, her şekilde Altılı Masa’nın denklemine girecekti. Ancak, Kılıçdaroğlu’nun adaylığındaki süreçle, özellikle ülkücü gelenekten gelen Mansur Yavaş’ın adaylığındaki süreç farklı gelişecekti. Yavaş’ın adaylığı durumunda; HDP, belki yine Altılı Masa’yı desteklemek zorunda kalacaktı, ama kimse Mansur Yavaş’a Masa altında HDP ile iş pişirdiği yakıştırmasını yapmayacaktı. HDP ile ilişkiler yine CHP’ye bırakılacaktı. Bu şartlarda HDP’nin Mansur Yavaş’ı desteklemek zorunda kalması da çok umursanmayabilecekti. Bu yüzden İYİ Parti’nin ülkücü kanadı, İmamoğlu’ndan daha çok Yavaş’ın adaylığı üzerinde çalıştı. Ama olmadı.
Akşener, Masa’yı dağıttığında sosyal medyada linç operasyonu başlatanlar da üyelikten istifa edenler de aslında İYİ Parti’de emanet gibi duran, seküler, sosyal demokrat tabandandı. İYİ Parti, gidişattan panikleyip Masa’ya döndüğünde, ayrılan üyeler geri geldi mi bilmiyorum ama bu kez de “Asla Kılıçdaroğlu’na oy vermem” diyen, ülkücü-muhafazakâr tabandan kopuşlar başladı. İYİ Parti’nin anketlerde yüzde 14-15 görünen oyları son anketlerde yüzde 10’un altında görülür hale geldi.
Ve Meral Akşener, uzunca süredir ihmal ettiği, örselediği ülkücü tabanı hatırladı ve düğmeye basmak zorunda kaldı. Son grup toplantısındaki konuşmasına bakarsanız bu geri dönüşü çok belirgin olarak anlarsınız.