Bir gece önce tankların vatandaşı katlettiği sokaklarda
pijamasıyla, terliğiyle darbeci kovmaya çıkmış kalabalıkların
arasında adeta çağıldayarak akıyor hayat. Kanlı gecenin hemen
ertesinde düğünlerin yapıldığı bir şehirdeyiz, gümbür gümbür
yürekler. Düğün davetlileri arasında darbeci kovalamışların,
yaralananların bile olduğu bu inanılmaz hayatı kime hakkıyla
anlatabilirsiniz?
“Bu ne umursamazlık, şehitlerin kanı kurumadan eğlence mi olur”
diyeceklerdir. Ya da terör saldırılarının hedefi olan Avrupa
şehirlerinde olduğu gibi günlerce yas, ıssızlık, korku, dehşet
devam etmiyor diye eleştireceklerdir. Havaalanındaki Işid terör
saldırısından hemen sonra limanı açmayı başardık diye dahi
eleştirildi ya neredeyse bütün Türkiye!
Marmaris'de kanlı çatışmaların yaşandığı Cumhurbaşkanı'nın kaldığı
otelin hemen yanında tatilde olan turistler ertesi gün alelacele
ülkelerine dönmüş. Ama kalanlar da var: Ruslar, Ukraynalılar ve
Türkler!
İster sokaklarda ister meydanlarda, insanlık için direnenlerin
bazen pazar yerlerine dağılıyor cesetleri, bazen tankların altında
kalıyor. İstediğiniz sosyolojik terimi kullanın. Teröre, iç
çatışmaya, şiddete ısrarla aşina bırakılanların ölüme karşı tedbir
almakla kurdukları ilişki: Zuhurata tabi olmaya dayanıyor.
***
Demokrasi nöbeti tutulan meydanlarda, halen bedava olan vapurda,
motor otobüs gibi toplu taşımalarda, çay bahçelerinde, Çengelköy
başta olmak üzere Boğaz sahilinde akıyor hayatımız. Meydanlardan
geliyor, şehit cenazelerinden çıkıyor, gazileri ziyaret ediyor,
elinde telefon, olayları anbean takip eden, bir yandan da Boğaz'ın
sularında serinleyen delikanlıları selamlıyoruz.
Yine 15 Temmuz'un ertesi akşamı tehlike çanları çalarken, neyin ne
olduğu daha hiç ortaya çıkmamışken, gökyüzünde bir hareketlenme var
mı diye durmadan başını havaya kaldıran, bir yandan da balık tutan,
ailesiyle mangal yapmaya gelmiş vatandaşların, “şimdi haber gelse
yine koşarım tanklara” deyişindeki sahiciliği... Kime nasıl
anlatabilirsiniz?