Duvardaki aynanın neyi yansıttığını sonradan fark edecektik.
Çünkü o anda maşukla aşık hepimiz bir aradaydık ve aynanın içindeki
sırrı paylaşmaktaydık. Birbirimizin en güzel yüzüne bakıyor, aynada
henüz görmediğimiz yüzlere suretimizi aksettiriyor, ışığın
kırıldığı bütün şeffaf yüzeylerden düşüyor, dağılıyor,
toplanıyorduk.
Varacağı hedefe mahkum bir ışık huzmesi gibi, istikamet belliydi.
Aynayı şahit tutuyorduk, sağdan sağa.
Soframızın bereketi, seven ve sevilenin nurundan yansımıştı. Sobada
kestaneler pişerken, gönül küllerinden güz gülleri açmaktaydı. Güz
gülleri. Ömrümüzün sonbaharında, dallarımızı iyice sarkıtıp serbest
bırakmış, tatlı bir yorgunluk içinde, düşeceği toprağı özleyen
birer yaprak gibi hışırdayıp duruyorduk. Goncadan güle dönüp
açıldığımızda, Elmalı'daydık!
Evet, Antalya'nın kalbinden ruhuna makamlar geçmiştik göz göze, diz
dize. Burada aşıklar silsilesini analım, Vahip Ümmilerin, Sinan
Ümmilerin, Niyazi Mısrilerin sözlerinde canlanalım derken...
Dipdiri nefesin içinde soluğumuzu tutmuş, kıpır kıpır
açılıyorduk.
***
Bir süre sonra apaçık olacaktı halimiz; sadece duvardaki aynadan
değildi bize yansıyanlar. Kendimizi maşukun yüzünden seyrediyor,
nefsimizin geldiği aşamaya göre, bakışımızı derinleştirmeye
çalışıyo