Gençliğimden beri, yaklaşık 25 yıldır geldiğim Seddülbahir
köyüne epeydir gelmiyordum. Burası Birinci Dünya Savaşı'nın
başladığı yıl, Çanakkale Savaşı'nda düşman gemilerinin bombaladığı
ve ilk şehitlerin verildiği mevkii. Boğaz'ı, koylarını, rüzgârını,
günebakan tarlalarını, köy yollarını görünce kendimi yine evde
hissettim. Dün görmüş gibi oldum. Köpekler bile tanıdık geldi.
Seddülbahir Kalesi'nin ve yanındaki limanın hemen üzerinde,
Çanakkale Boğazı'nı tepeden gören, karşıda Troya'ya bakan, ufukta
Ege açıklarına, Bozcaadaya'ya görüşü uzanan Sed Kahvesi'ndeyim.
Hemen aşağıda kalan bu kalenin bir başka özelliği de, savaştan iki
buçuk asır kadar önce büyük mutasavvvıf şair Niyazi Mısri'nin (ks)
uğradığı iftiralar sonucu Limni adasına sürgüne götürülmek üzere
ayağına bukağı vurulan yer olması.
Çanakkale Savaşı'nda başta Avustralyalı ve Yeni Zelandalı olmak
üzere işgal ordusunun askerlerinin gelerek kuşatmaya hazırlık
yaptıkları ada olan Limni'ye Çanakkale savaşı boyunca yaralanan
düşman askerleri hastaneye götürülüyordu gemilerle. Limni adasının
bir başka özelliği de savaşta yenilgimizin tescillendiği Mondros
Mütarekesi'nin imzalandığı yer olması.
Sed Kahvesi'nden gözükmüyor ama biraz ilerdeki İngiliz
mezarlığından bakınca Gökçeada'nın hemen arkasında, yerini belli
ediyor Limni. Çanakkale çıkarması aynı anda Anzak koyuyla birlikte
Seddülbahir'den başlıyor. Asıl amaç buradan ilerleyerek Gelibolu
yarımadasını kuşatmak ve İstanbul'a kadar ulaşmaktı. Yarımadanın
diğer yanından yapılan taarruzla askeri oraya çekmeyi, bu yanı
savunmasız bırakmayı hedeflemişti İngilizler.