Düşünüyorum da, elimizdeki asa –hadi asa olsun- bazen kalem oluyor, bazen kılıç. Aslında o bir. Amelimize göre surete bürünüyor.
Kalemin yazdığı nasihatlerle bazen savaşlar kazanılıyor, bazen en büyük yenilgilere imza atılıyor. Bazen mermi gibi saplanıyor yüreklere kelimeler. Bazen hidrojen bombası gibi içinde patlıyor okumayı sökenin. Yerle yeksan ediyor inandığın, benimsediğin değerleri.
Evet ilk yaratılan kalem. Sözün sahibinden bir cilve. Malzemesi mürekkep. Aslımızdaki sırdan çıkan suret terkipleri. Harf harf. İsim isim.
Kalemin iniş çıkışları onun secde ve kıyamından bir sufle veriyor yazana. Düz beyaz kağıt gerek kaleme. Ki söze dökülsün. Sen tertemiz bir sayfa olabiliyorsan isim ve sıfatlara seni büründüren kalemin tüm yazacaklarına razı olabiliyorsan, celaline cemaline eyvallah diyeceksen, kalem tutan el olursun. Yazan ile yazılan bir olur senin mürekkebinde.
***
Kalemi ne kadar tutarsan tut, kendi kendinin zalimi olduğun sürece cahilisin de. Kalemin sana yazdırdıklarını tastamam okuyamadığından kılıcını kınından çıkarıp kullanmanın hikmetine varamadın.