Bugünlerde ‘beka sorunu’ var mı yok mu tartışıyor siyasiler. Tıpkı 15 Temmuz’da alenileşen işgal girişimi gibi bir yanda yaşanan memnuniyetsizlikler varken bir yanda da devletin tamamına içte dışta kasteden güçler karşısında tuzaklara düşüp düşmeme arasında kaldık yine.
Devletin bekasını tehdit eden küresel fitneyi görmemek veya bir partiye, bir lidere nefret intikam hırs gibi sebeplerle devleti hukuktan siyasete, orduya hemen her alanda istismar eden kadroların girişimlerinin üzerini örtmek elbet bize bir vebal yüklüyor. Ama ‘beka sorunu’muz bundan ibaret değil maalesef.
***
“Ebediyen baki olan aşktır” der Mevlana. Bekabillah, varlığın Hakla kaim olduğunun enfüste ve afakta ispatıyla, velayet emanetini alan er kişinin vuslatıdır der büyüklerimiz. Peki bu ulvi ve sanki bizim erişemeyeceğimiz kadar yüce sözler bizim dışımızda bir yerde mi tecelli etmektedir? Hayır derler, “olupdurur!”
Biraz tefekkür edince gündelik hayatımızın, tavırlarımızın, huylarımızın tamamında bu tecellinin merhalelerini görebiliriz. Nefsimiz hangi makamdaysa elbet o düzeyden.
Mesela devlet, aile, vatan gibi bugün her fırsatta “bireyin gelişimini engelleyen” unsurlar olarak görünen değerlerle olan ilişkimiz ‘beka’ yolculuğumuzun dışında değildir, anlarız.