almak nasip olmadı. Evdeki eğitim annenin sözüyle başlar. Onun diliyle dillenir çocuk. Gönlündeki ilk ses, ana sesidir. Dil, ananın dilidir. Anadil; anneden, evden, yuvadan süzülüp geliyor. Ataların nağmesi ananın dilinde yankılanıyor. Memleketim dediğimiz, anadilimizde sevdiklerimizdir. Anadilde özlediklerimizdir. Ana kucağında hissettiklerimizdir. Oysa bazı evler ıssızdır. Çıt çıkmaz. Konu komşu yoktur. Kapı çalınmaz. Sofra kurulmaz. Her gün ekmek girmez eve. Ayak basılmadık pek çok karosu vardır yerlerin. Ben de böyle tek başıma, rüzgarda sallanan bir korkuluk misali, tarlayı bekledim büyürken. Gelen giden olduğunda hep savunmak durumunda kaldım kendimi. Sert bir duruş sergilemek zorundaydım yabani tavırlara karşı. Bu sebeple kahkahalarla değil sessiz gözyaşıyla yankılandı evin duvarları. Ne atasözü ve deyimler, ne hikayeler, masallar dinledim. Ne ninni duydum, ne türkü. Eski güzel şarkıları tebessüm eden, özleyen, paylaşmaya can atan dudaklardan dinlemeyi hiç bilmedim. Ne aile içinde anlatılan tanıklıklar oldu, ne sözlü aktarımlar. Hatta uydurduğum şeyleri inandıracağım büyükler olmadığı için yalan dahi söylemeyi öğrenemedim, acemilik çektim. Fıkra anlatmayı, özet çıkarmayı, bir mevzuyu baştan sona dek bir başkasına aktarmayı ne zaman denesem foyam ortaya çıkar diye çekindim. Bak yazar olmuşsun, bir fıkra dahi anlatamıyorsun!