Doğmak için ne güzel bir mevsim. Usul usul düşeceği toprağa ulaşıyor yapraklar. Devrede devrede nemli topraktan cana can katmaya. Ta ki insanın kursağından geçip kana karışa. Kesintisiz yolculuk, nasıl bir devransa!
Şimdi bahçede güz gülleri açarken, narlar kemale eriyor, ceviz kırıyor, incir kurutuyoruz. Erikler marmelat kavanozlarıyla kahvaltı soframızda lezzet buluyor. Hiçbir şeyin yok olmadığını bunca değişim dönüşüm mevsiminde aleni olarak seyredebiliyorsun.
Bitimsiz bir terkip bu; içinde tüm alemi barındırıyor insan. Ki insanda cem oluyor mana. İdrak edemeden yazmak bizler için vebal, idrak edebilen için şükrünü eda etmek ikram. Ne müthiş bir şevk ve azim buluşmak. İdrak edemiyorsak tahayyül edelim, eşlik edelim kelimelerimize hep beraber.
Yaprak toprakla, gül bülbülle, seven sevilenle buluşurken arzın arş ile buluşmasını seyretmek bitimsiz bir eğitim muhakkak. Her şey bir şeye dönüşüyor, her şey ile birbirine bağlanıyor her şey.
Evet güzel bir mevsim doğmaya. Varlığın kemalini izlemek yetseydi, seyretmekle gönül olsaydı gözler, eller, kulaklar. An içinde ansız kalmanın imkansızlığında her şeyin içinde fink atmak, içten içe, hiçe! Kolaymış sanıyoruz an içinde doğmak. Mısri’nin ifadesiyle ta ki doğmaz dolanmaz bir güneş olmaya.
Hep böyle işte. Anlam katmanlaştıkça kelimeler kendi anlamlarının mecazına ulaşıyor, elbiseye bürünüyor, örtülüyorlar. Her kelimenin diğeriyle buluşması yeni bir doğum, yeni bir terkip. Her doğumda bütün ölümler. Bütün alemler.