İki ay önce bir sempozyum için Saraybosna’dayken gönlüme filmimiz Buğday’ın yolculuğunu ilk düşüren Amina oldu. Sempozyumun organizatörlerinden, çevirmen, edebiyatçı Amina Siljak Jesenkoviç bizi her zamanki gibi evine yemeğe davet etmişti. Dedi ki, “madem Berlin olmadı, Ağustos’ta Sarajevo Film Festivali var. Daha önce de geldiniz, biliyorsun pek güzel olur. Hadi buraya gelin, burada yapın dünya prömiyerinizi!”
Bir an gönlüme düştü sahiden. Evet ne güzel olurdu. Buğday adlı filmimizi beş yılda tamamlayabilmiştik nihayet. Fakat Alman, Fransız, İsveç, Katar’dan ortaklarımızın yaklaşımının yanısıra uluslararası dağıtımcımız da filmin galasını bir başka festivalde yapmaya çalışıyor olabilirdi. Bakalım dedim, nasip!
Sahiden de nasip büyük bir sır. Buğday Sarajevo’da attı tohumunu. Birkaç gün önce. Türkiye’den ve farklı ülkelerden gelen kıymetli dostlar, sinema öğrencileri, tutkulu izleyiciler ile hep birlikte ektik buğdayımızı, inşallah gönüllerde yeşerir.
***
Her şeyin hızla akıp tükendiği, kıymetin vasatlaştığı, kanlı kansız şiddet dolu bir dünyada bir filmi hakkıyla yapmaya çalışmak beş yılımızı almıştı. Eşim yönetmen yapımcı Semih Kaplanoğlu’nun dediği gibi, bir fikri beş yıl boyunca kırmadan, düşürmeden, üç kıtada, onlarca farklı bölgede, farklı dilden ve kültürden gelen oyuncu ve elemanlarla birlikte oradan oraya taşımak ve bu fikri filme dönüştürmek... Kolay olmadı sahiden.
Hele bütçeyi toparlamak, milyonlarca avronun sorumluluğunu üzerinde hissetmek, son ana dek denkleşmeyen bütçelerle elindeki imkanları sonsuz kez zorlamak... Israrla devam etmek, metanetini korumak.. Derken memleketçe yaşadığımız sancılı süreçler. Terör, darbe ve işgal girişimleri, karalama kampanyaları. Bu da yetmiyormuş gibi vicdanen ve siyaseten haksızlığa iftiraya vesaire maruz kalıp göğüs germek, tahammüllü olmaya çalışmak..