Asıl zafer topraktan öte gönüllerde kazanılıyor düsturundan hareketle, her birimiz bu zafer ameliyesine acizane katkımızı sunmalı ve emaneti döküp saçmadan geleceğe tohum atmalıyız ivedilikle. Tartışmaya devam ettiğim mevzu ikircikli; sanat ve kültürde “yerli ve milli” söyleminden açılan evrensel kriterler var mıdır? Nasıl olabilir?
Sanat edebi, üslubu, ifade kodları vesaire kalp dilinin en alt seviyelerinde seyreden bir toplumun maneviyatı hangi yapı taşlarıyla döşenebilir ki nefsin sınırlı terimlerinden ruha miraç ettirebilelim sanatımızın dilini? Acizane uzun zamandır sık sık değindiğim, üç yazıdır da özellikle ele aldığım mevzu kabaca bu.
Maneviyatı içselleşmemiş bir kültür sanatın canlandırılması ve insanlığın evrensel diline tahvil edilmesi mümkün değil. Şehvet ve gazabın türevlerine dayalı bir sığ toplumsal dili ruhun kalbin ve aklın aşk diline yükseltebilirsek manayı yeniden tabir edebiliriz ancak. Bu geniş perspektifli mevzuyu acizane edebiyat üzerinden devam ettirme niyetindeyim.
***
Edebiyatta bugünün ve buranın romanı derken. Misal tevhid romanı, bugünün ve buranın edebiyatı için bize nasıl imkanlar sunabilir? Bu çaba “yerli ve milli edebiyat” gibi iddialı ve kısıtlı söylemleri gerçeğin mayasıyla kanatlandırabilecek bir davet sunabilir mi?
Evet sanat ki evrensel insanın anadilini konuşmakla yükümlü, onun dilinde yerli ve milli gibi tanımlar hiç dikiş tutmaz demiştim önceki yazımda. Lakin medeniyet gibi büyük laflar edebilmek için dilimizi şu an nefsimizin en alt terimlerine hapsettiğimiz ‘emmare’ düzeyine değil de kamile düzeye doğru yükseltebilirsek, Türkçeye yeniden miraç ettirebilir, manayı yeniden kanatlandırabiliriz. Bu yaklaşımımı açmaya devam edeceğim.