Son on gece. Ay rükuda. Eğilmiş iyice. Her şey eğiliyor. Sen de
eğiliyorsun. Her varlıkla varsın. Ne yana kim eğilse, ol yana
eğilen hakikatini arıyorsun.
Onu kendi gecemizin karanlıklarından çekip aldığımızda, ikinci
doğum olacak. Ölmeden önce ölenlerin müjdesi. Ahir evvelden hayırlı
olacak. Zaten öyle. İdrak edeceğiz yalnızca.
Kendini, aslı olan yokluğa katanlar, kendi değerlerini (yani
yokluklarını), neye muhtaç olduklarını ve asıl varlığın kadrini
bilecek. Bu idrak anı, sessizliğin, karanlığın içinde, kendi
gecesinde herkesin.
Geceni arıyorsun. Her şeydeki hikmetin ayrıştırıldığı, takdir
olunduğu, en şerefli hüküm olduğu o geceyi. Kainatın göz bebeği
olan hakiki mürşidinin O'nun isimlerden bir isim olduğunu
okuduğunda... Sevenin ismi, sevilene yazıldığında... Seher vakti
girecek. Tan ağırmaya başladığında... Bakacaksın ki, bütün kainat
gönül olmuş.
İşte ol gönülde doğmanın hükmüne boyun eğiyoruz şimdi ayakta.
Eğiliyoruz, eğiliyoruz... Son on gecelerde, ruküdayız hep.
Nefsinin bürünmüş olduğu karanlıklardan kendi nurunla aydınlanman
için cehalet ve zulmetin örtüsünü kaldırdığında, kadrini
göreceksin. Doğmayan, batmayan güneş olacaksın.