Bilim ve iletişim teknolojilerinin her geçen gün küresel
tüketicileri birbirine benzettiği bir dünyada savaş gibi kanlı bir
gerçeği dahi fark edemez hale geldik. Adını açıkça koymaya karar
versek. Son on yılda bölgemizde artan çatışmaları, katliamları,
hayatın ortasında patlayan bombaları, giderek derinleşen iç
savaşları, faili meçhulleri, zorunlu göçleri, sürgünleri sıralasak.
Dehşetli bir çatışmanın ne kadar uzun zamandır ortasında olduğumuzu
anlarız.
Anlar mıyız; aslında pek emin değilim. Bu öyle bir küresel sistem
ki, insanlar kendi başına gelmeden neyin gerçek neyin sanal bir
kurgu olduğunu ayırt edemez halde. Adını koysak çünkü borsalar
çöker, ekonomiler birbirinden etkilenir, tahakküm ölçüsüzleşir,
sınır ihlalleri alenileşir, sefalet, kaçakçılık, mafyalaşma, çürüme
hızla artar. Hak ve hukuk şimdi olduğundan çok daha fazla
katledilir.
Yine de bir adım geri gidersek, bakışımız derinleşip
katmanlaşacaktır. Buna sahiden ihtiyacımız var. Şimdilerde binbir
şarlatanlığa başvuruyoruz kan dökücülüğümüzün gerisindeki kibrin
dehşetini algılamamak için. Sanal alemlerde tuş ve tıklama
sesleriyle haberdar olmaya çalışıyoruz olan bitenden.
Sanal hayat nefrette, kibirde, fitne yaymada bizi ne kadar
birbirimize benzetmiş olursa olsun; bir o kadar da savaş, çatışma,
katliam ve sürgünler benzedi birbirine. Gelgelelim her meşrebe göre
farklı kurguda bir gerçek tasarımlanabiliyor! Algı yönetimi, algı
operasyonu, algı moderatörlüğü, algı kampanyaları. Ne derseniz
deyin adına: Hâlâ binbir çeşidi ihtiva ediyor sanal alemden
yansıyan bu kurgusal gerçekler. Hepimize kendi haklılığımızın
ispatına yönelik bir dizayn çalışmasıyla ulaşabiliyor bu sanal
gerçekler bir çırpıda.