Eğitim seviyesi ne olursa olsun, bir adap vardır Anadolu
kültüründe. Kitaplardan öğrendiklerine göre yaşamaz sevenler.
İnsanı okuma yazma bilmeden okumak, gerçeği sözsüz ayet misali
baktığı şeyin yüzünden okumak buranın aşk ve irfan
mayasındandır.
Davranış kalıplarından, psikolojik analizlerden, fikir, görüş ve
yorum denklemlerinden öte bir simyasal formüldür bu. Anadolulu Hak
erenlerin mayası; aşk! Yaptığın her şeyi Hak için, hakkıyla, aşk
ile yapma ameli. Yunus'un, Eroğlu Nuri'nin, Hacı Bektaş'ın,
Konevi'nin, Eşrefoğlu Rumi'nin, Karabaş-ı Veli'nin, Niyazi
Mısri'nin, Vahip Ümmi'nin, Aziz Mahmud Hüdayi'nin (ks) ve daha
yüzlerce, binlerce aşk ehlinin mayasıdır bu.
Meşrebi-mezhebi yoktur gönül sultanlarının. Onların sözü bu
toprağının mayasında Resulullah sesiyle capcanlı durur. Nadasa
bırakılsa da 15 Temmuz direnişinde olduğu gibi bir anda ortaya
çıkar. Ancak divan şiiriyle, halk türküleriyle, menakıpnamelerle
anlatılabilen remizli, katmanlı bu emanet dilin yankısını
duyabilenlerle mayalanmaya devam ediyor ruhumuz / sırrımız. Düşünce
merkezlerinde üretilerek oluşturulamıyor.
Ülkemizde veya yurtdışında Batı eğitimi almış olanlar bilir,
Humanities adıyla okutulan temel bir eğitim dersi vardır.
İnsanlığın evrensel bilgisi olarak değerlendirildiğinden felsefeden
sosyolojiye, tarihten sanata pek çok alandaki düşünce, akım, fikir,
yorum, görüş, eğilim okullaştırılarak çeşitli seviyelere göre tüm
dünya vatandaşlarının tabiri caizse yararına sunulur.
Zira Batının insani değerlerinin tüm insanlığın sesi olduğu ve her
farklı kültürden meşrepten gelen insanların Batılı değerler
sistemine özenerek, nihayetinde onu örnek aldığı, alacağına
inanılır. Bu bir önkabuldür, zımni bir anlaşmadır hatta,
sorgulanmaz.
Bu temel eğitimden geçen ortalama bir Avrupalı için Anadolu'nun
mayasındaki değerlere duyduğu merak biraz yerel ve otantik olana
dışarıdan bakma hevesini tatmin etmektir. Biraz da geçici bir zevk
doyumundan ibarettir.
***
Bir arkadaşıma yurtdışında seçimlerden sonraki gün, Batılılar
sormuş: Ee noldu diktatörünüz zorda kalmış! Arkadaşım bu nasıl bir
ironidir diyor. Bir demokratik seçimde zorda kalabiliyorsa,
diktatörlüğü neresindedir ki bunun!
Ama demişler, o bir padişah gibi kesin itaat istiyor, muhalefeti
susturuyor, herkesi içeri tıkıyor, koltuğa oturup tek adam olacak.
Arkadaşım bunun bir sistem değişikliği oylaması olduğunu ve bir
adamı değil, bir demokrasi modelini değiştirmeyi amaçladığını,
kişiye değil, sisteme odaklı olduğunu ve halihazırdaki sistemimizin
bir darbe modeli olduğunu ve nasıl oligarşik yapılar ürettiğini...
Artık birkaç cümlede ne kadar anlatabildiyse...
Yo demişler, öyle değil. O zalim biri. Haksızlık yapıyor. İnsan
haklarına aykırı davranıyor. Zaten ona oy verenler de faşist
eğilimli, aşırı milliyetçi, korkak, itaatkar. Arkadaşımın gönlünden
“kefenle yola çıkma”nın manalarına doğru bir şeyler söylemek geçmiş
ama devam etmemiş. Savunma pozisyonunda kalmaya da tahammülü
olmadığından bir çırpıda çıkarıvermiş: