Tam bir samimiyet ve içtenlik sınavıydı son
dönem Türkiye için. Hele ki devlet içindeki devletin örtülü icralarındaki onca zulümden ve yüz yıllık vesayetten sonra.
Evet: Türkiye otuz yıllık teröristleriyle barış müzakeresini yürütürken son derece samimiydi. Ama silah bırakma aşamasında yeni bir ihale alarak halk savaşı başlatan, 6-8 Ekim isyanıyla sivilleri katleden, hendek kuşatmasıyla Türk Kürt askerleri ayırmadan katleden terör örgütü barış yerine savaşı seçti.
Avrupa Birliği’ne girmemizin koşulunun devlet içindeki vesayeti bitirmekten geçtiğini çok kanlı tecrübelerle görmüş olduğumuz için, ilk kez AB üyeliği için ısrar ederken de son derece içtendi Türkiye.
Madem devlet içindeki vesayet ancak demokrasi perspektifimizi AB standartlarına açarak bitecekti, bitsindi. Bu kararlı icra ve tatbikat dönemi karşısında hem yıllarca devlette ve siyasette AB yanlısı görünen gizli devlet sahipleri arasında yan çizenler oldu. Asıl niyetleri açığa çıktı.
Hem de bizzat Avrupa’da ne kadar istenilmediğimizi ülke ülke gördük. Nihayetinde Türkiye’nin birliğe girmesini veto edenlerin çığlıklarıyla o süreç askıya alındı.