Bize İslam şehrinin ayrıntılarını anlatıyorlar, bazen doğuda batıda görüyoruz geometrik desenlerin, gök cisimlerinin ve uzayın, tabiatın, ağacın kuşun ve tüm nesnelerin sanatçıların elinde dilinde velhasıl tahayyülünde nasıl dönüşerek mimaride, musikide, şiirde güzelliği genişlettiklerini.
Bazen bunca karmaşanın ortasında yürüdüğümüz yolda çarpıveriyoruz bir detaya. Ne müthiş bir hazine bu diyoruz, bir parmaklık, bir tokmak, avluya açılan bir kapı. Ama gündelik hayatın kabalığı ve karmaşası içinde eriyip gidiyor İslam şehrinden kalan güzellikler.
Sadece mekandan ve hayattan değil, hafızadan da çekiliyorlar giderek. Ya da bazen bilmediğimiz bir dilde bırakıyorlar yankısını. Portekiz’de insanların inşallah ve maşallah sözcüklerini Endülüs’ten beri kullanmaya devam ettiklerini bizzat kulağımla duymuştum.
Ya çoktan yenik düşmüştür İslami şehirler küresel kapitalizme. Ya modernizmin doyumsuz iştahında vahşi dişlileri arasında çiğnenip gitmiştir. Ya da zaten İslam’ın gerçek yüzünü yaşayamayan milyonlarca Müslüman’ın elinde helak olup gitmiştir kıymet bilinmezlikler içinde.
***
İslami şehir denilince bugün hepimizin tahayyülünde farklı görüntüler canlanabiliyor. Benim için misal, o bir kamilin vücudu. Hak eren. Allah dostu. Hiç kaybolmayan sevgili. Sözsüz kelamsız, gönülden gönle paylaşılan sır.