Yakınlarına, mahallelisine, cemaatine menfaat sağlayıp para ve itibar kazandıracak değil, memlekete aşk ile insan kazandıracak gerçek kahramanlar gerekiyor bize. Yetmedi mi artık şu toplantı, bu panel, bu buluşma sabahtan akşama kadar slogan atmak, beyin fırtınası yapmak? Sonra da ne kadar takipçim arttı hesaplarına kilitlenmek?
Kurultaylarda hep kuramsal analizler yapmak. Hep alıntılarla, bilgi aktarımıyla çareler aramak medeniyet krizine? Ateşli sloganlar atmak. Direniş ahlakının tüm gerçeğini sözcüklere sığdırmak. Haklılığın, mazlumiyetin edebini hep imza metinlerine, sen ben davalı polemiklere indirgemek. Yetmedi mi sosyal medyada dilimizle söylediklerimizi hayatımızla bir türlü ispat edememenin getirdiği riyakarlıkla yaşamak?
Sen ben davasıyla haklılığımızı kanıtlasak ne olacak? Biz haklı olduk diye memlekete adalet mi gelecek? Liyakatsız kadrolaşma sona mı erecek? Bir Emine Erdoğan Arakanlı mazlumun saçını okşadığında emin olun çok daha fazlası oluyor, olacak!
***
Her yanımız sömürü, savaş, işgal ile çevrili iken epey uzun zamandır, yine “bu paranoya, hiçbir şey olmuyor, bütün kusur bu bahaneyle davranan hükümetin” kıvamında tutulabiliyor vicdanlar. Demokratlık adına, liberallik, özgürlük, barış adına durmadan zulmü onaylayan vicdanlar örtüldükçe örtülüyor.
Ama buna bakıp kimse başkasını kınamasın. Asıl düşman içimizde, kendimiziz. Nefs çocuğunu katledip gönül çocuğunun doğmasına yer açmalı. Gerçek kahramanlığın tecellisi orada. Bu sebeple ilk yapılacak: Düşmanı başka yerde aramamak olmalı!