Malum, millet parkları açılmaya başlayacak bu dönem. Bizzat evimizin yakınında açılan bir mesire yeri var. Hemen her gün orada bir saatlik yürüyüş yapıyorum. Memleketimin bütün sosyolojisinin yansımasını görüyorum bu kalabalık çimlerde.
Hemen her kesimden geliyor aileler. Çocukların nasıl çayır çime hasret kaldıklarını, gençlerin nasıl kendilerinden başka kimsenin derdiyle ilgilenmediğini, kadınların bir araya geldiğinde dünyanın sert gerçeklerinden geçip nasıl bir anda dünyanın görünmez gerçeklerine daldığını, adamların et ve mangal yakarak nasıl genetik kahramanlıklarına döndüklerini vesaire, izliyorum.
Amerika’nın bize uyguladığı yaptırımlar vesilesiyle ona kafa tutan halkımızın sosyolojisine Gezi parkındaki yakan yıkan muhalif tavırdan, yine bir tür yakıp yıkan ama muhalif olmayan (yakında adı millet parkı olacak) sakinlerine, tabiri caizse bir çim yahut biçim analojisiyle yaklaşmaya çalışalım acizane.
***
Gezi döneminde gençlerin asi tavrına kızan ve hiç onaylamayan, mazbut ama hayatın yeniliklerine açık, mütevazi ama gösterişi de seven taşralı bir kadın arkadaşım kalktı ve burada ne oluyor, gözlerimle göreyim diyerek Gezi’ye gitti.
Gördüğü manzara karşısında ne diyeceğini bilemedi önce. Yorum yapamadı. Çünkü kızlarla oğlanlar bir arada uyuyor, uyanıyordu, aynı çadırda kalıyorlardı ki bu onun için kabul edilemez bir şeydi. Lakin şortlu, dekolteli kızlara kimse laf atmıyordu. Dönüp yan gözle bile bakmıyorlardı. Buna hayret etmişti.