Bizler soğuk savaş döneminde büyüdük, ama her zaman yakın coğrafyamızdaki sıcak savaşların içindeydik. Filistin kanayan yaraydı, Lübnan iç savaşında yaşanan katliamlar, Kıbrıs olayları dün gibi geliyor. Çocuktum daha.
Yugoslavya dağılırken Bosna’daki zulme, Rusya üzerinden Çeçenistan’a, Afganistan’a, Amerika’nın birinci ve ikinci körfez işgaline, Iran Irak savaşına tanık olduk. Giderek büyüdük, genç olduk, ihtiyarladık.
İçerisi de toz dumandı hep. Kendi darbelerimizle, iç savaş kışkırtma senaryoları gereği etnik, mezhepsel felaketlerle, bitip bilmez terörle haşır neşir olduk. Bütün felaketlerin arka planındaki aktörlerle bazen stratejik varoluş gereği ittifak ettik, bazen vicdan adına düşmanlık ettik milletçe.
Kimi zaman adaleti savunurken kullanıldık, kimi zaman zulme karşı duruyoruz derken yazılmış gizli savaş senaryolarına bilmeden oyunculuk ettik. Vesayet rejimlerimizle, devlet içindeki devlet meseleleriyle mücadele ederken her seferinde beterin beterini gördük, bitmek bilmedi savaşlar.
Barış savaşın bir diğer adıydı, anladık. 15 Temmuz direnişiyle milletçe dirilene dek çok kanımız döküldü, çok ağladık, çok öldük.
***