Defterini kendin yazıyorsun. Gönül denilen şu defter dolarken yaprak yaprak, hızla dökülüyor yıllar. İster mürekkep ol, ister hokka; illa yazılıyor defter. Çünkü kalemin sahibi var.
Kalemin yürümesi; her iniş kalkışıyla bir harften diğerine, nasıl bir yolculuksa artık kâğıt üzerinde! İşte bizimkisi de hayatın içinde böyle. Mana kazandıkça kelimeler, kalemin yazdığı defterde boş yaprak sayısı azalıyor, azalacak!
Alınyazısı misali amel defterini de dolduruyorsun konuştuğun ve sustuğun dillerde.
Ölmeden önce ölmeye niyet edenlerin nefislerini muhasebeye çekme ameliyesi gönül defteri tamamen dolmadan önce gerçekleşmeli oysa. Nedir ‘ikra’ emri? Neyi okumak?
Kalemin yazdıklarını diyelim. İster gönül defterinde, ister insan yüzünde, doğada, çevrede, gökyüzünde, zerreden küreye her şeyde.
Okumayı kitap okumakla sınırlandıranların kendi defterlerinin yapraklarına nasıl bir mana verdiğini bilemem. Lakin, elime aldığım kitabı gösterip: “Bu sadece bir kitap değildir” demek isterim. İnsandır; okumayı bilenimize! Kitapla ikiz olmuş okur! Canlı söz!