Afrin harekatına toplumsal desteğin büyüklüğünü neyle açıklıyor -soğukkanlı ve mesafeli olmak adına- analiz yapanların pek çoğu? Cumhuriyetin mayasına sinmiş beka korkusuyla öncelikle. Bu beka korkusu muhakkak vardır evet. Ama şimdi en sıcak gerekçeler ortadayken, gerçeği buna nasıl mahkum ederiz diye şaşırıyorum. Genel bir paranoya evet, ama şimdi, böyle sıcak bir savaş ortamına gelmemizin onlarca gerekçesi yokmuş gibi, sanki durup dururken!
Barışı ilk kez devlet adına inisiyatif kullanarak savaşan taraflarla yapmaya cesaret eden bir hükümeti barış masasından devirmek için yapılan kanlı hileli bütün girişimlerden beri olanlara bakın. Buna bir de bölgemizdeki hegemonik savaşların üslubunu (provokasyonlarla çatıştırma moderasyonunu) ekleyin.
Sanki katliam, canlı bomba, terör, işgal hareketi, onca darbe kalkışması, suikast, hile, şantaj, algı operasyonu, provokasyon hiç olmamış, coğrafyamızda herkes yerli yerinde ve demokrasinin gereğini yapmaktaymış gibi. Böyle ele alındığında mesafe korumak adına entelektüel jimnastiğe hizmet etmekle kalıyor bu analizler. Ama herhalde farkında değil yapanlar, şaşırdığımla kalıyorum.
***
Gerçi bu tarz analizlerin olmazsa olmazıdır bu Cumhuriyet paranoyamız ve tabii gerçektir. Uzun dönemimizin önemli bir kısmına ışık tutan tek gerekçe yine de bu olamaz toplumsal analizlerde. Dedikleri gibi evet başka da olmalı. Ama diğer mesafeli gerekçeye geçmeden biraz sorgulayalım:
Belli bir tarafı tutmamak, tarafsızlığı mutlaklaştırmak, adaleti tesis etmeye hizmet eder mi her zaman? Ya gerçekten bir taraf temsil ediyorsa bazen de hakkaniyeti? Ya apaçıksa buradaki zulmete karşı durma olgusu? Ya çoktan acı bir biçimde kan kusa kusa alenileşmişse bir tarafın mazlumiyeti? Yıllardır terörden, provokasyonlardan usanan ve zarar gören halkın vicdanı isyan etmez mi pasif kalmaya? Adaletin tecellisi bazen belli bir tarafta durabilenler üzerinden gerçekleşiyor olamaz mı?