Yeni Zelanda’daki katliamı gerçekleştiren güdümlü terörist, “İstanbul Boğazı’nın batısına, eğer ki Avrupa topraklarına geçmeye çalışırsanız sizi öldürürüz” cümlesini de sarf etmiş. Bunu duyar duymaz “Çanakkale geçilmez” cümlesinin ne kadar capcanlı bir gerçek olduğunu bir kere daha fark ettim.
Çanakkale’nin geçilemezliğini anlamayan ve “canım o kadar kan boşuna aktı, zaten bir süre sonra düşman askerleri İstanbul’u rahatlıkla işgal etti” diyenlere karşı şöyle diyoruz: Eğer Çanakkale Boğazı’nda o kanlı direniş vuku bulmasaydı, savaşırken birbirleriyle kaynaşan, aynı toprağa birlikte gömülen genç erlerin ruhu şad olmasaydı, İstanbul’un sonraki işgali de bertaraf edilemeyebilirdi.
Zira vatan uğruna kanını feda edenlerin canı biz sonradan gelenlerin canına can kattı Çanakkale’de, bizim canımıza eklendi. Vatana eğer işgal edilecek bir toprak parçası olarak bakarsanız, toprağın hakikatini anlamaktan geçtim, imanın insan kalbinde sönmeyen bir nur olduğunu anlamak için de yurtsuzluğu savunan dünya vatandaşları olmakla övünüp durursunuz devirler boyu.
Oysa vatan bizizdir, sevdiğimiz sevildiğimiz her şeyin tecelli ettiği sırdır. Bunu idrak edemeyenler şimdi emperyalist niyetlerle savaşanların toprak paylaşımından ibaret gördükleri bir savaş doktrini adına masum gençlerin cepheye sürülmesini hakir bularak adeta savaşmasaydınız demeye getiriyorlar.
Peki, ne yapacaktı koskoca bir millet? Pasif bir şekilde “gelin bizi kesip biçin işgal edin boşuna ölmeyelim” mi diyeceklerdi? İnsan hakları, hümanizm diye diye kalem oynatmakla yetinenler, kılıcın da adalet için kalkıp indiğini anlayamayanlar evet belki de kılını kıpırdatmayacaktı yakınları, çoluk çocukları katledilirken. İdeoloji üretmeye devam edeceklerdi kaleme sarılıp.
Ama işte her çarenin tükendiği o en sıcak anda başlar bombardıman. Ve birileri de kıyam eder, misal okuldan kaçarak gönüllü gider ölmeye. Çünkü savunulan sadece bir toprak parçası değildir. Gönüldür. Parçalanıp bölünemez bir bütün.