Neden bu topraklarda Yunus deyince, Mevlana, İbn Arabi veya Konevi, hatta Niyazi Mısri deyince aklımıza şu cemaat bu tarikat ilk anda gelmiyor? Neden Yunus Emre deyince “Sevelim sevilelim” veya “Ben gelmedim dava için” ya da “Bir ben vardır bende, benden içeri” gibi sözleri geliyor akla?
İbn Arabi deyince neden öncelikle Füsus okumaları geliyor? Niyazi Mısri deyince birbirinden eşsiz bestelenen ilahileri geliyor aklımıza? “Ben sanırdım alem içre bana hiç yar kalmadı!” “Sevdim seni hep varım, yağmadır alan alsın!”
Burası ki Anadolu; şiirin, türkünün, ilahinin yek nefesten capcanlı söze dönüştüğü hudutsuz bir gönül. 13’üncü yüzyıldan beri doğudan batıdan gelenlerin birbiriyle buluştuğu, hemhal olduğu bir aşk ve irfan yurdu. İçimizdeki gizli hazinenin merkez efendisi.
Ne var ki “İşitin ey yarenler” sözünün yankısı bunca siyasi alavere dalavere, burca nifak söylemi içinden can kulağımıza ulaşamıyor kolayca. Gözlerimiz, burnumuz, kulaklarımız perdeli. Böylesi tek dilli bir yaşantıda kesrette vahdet şuurunu nefsimizde nasıl bulacağız?
***
Toplumda muhafazakarlık bir siyasi oy kapısı ya da laiklik bir resmi motta olabilir dönem dönem. Veya bugünün gençlerini saran ateizm deizm dalgası bir küresel tuzağa da dönüşebilir. Elbette hepsinde doğruluk var, lakin eksik.